Yüzmek sağlığa zararlı mı?


Marmara Denizi deniz salyası ile mücadele ediyor. Bu durumun çevre açısından da insan sağlığı açısından da istenmeyen etkileri olabiliyor.

Müsilaj (deniz salyası), mikroskobik deniz canlılarının ürettikleri organik moleküllerin hücre dışına çıkması ve başka mikroskobik canlıların enzimleri sayesinde birleşerek büyüyen organik birikintilere (agregatlar) verilen genel bir isim. İlk olarak Adriyatik Denizi’nde 1826 yılında kayda geçmiş. Son yıllarda hem sıklığı hem yoğunluğu katlanarak artıyor. Suyun üzerinde adalar şeklinde biriken, sahilden bakanları dehşete düşüren görüntüsünün çok daha beteri şu anda suların altında. Bir kısmı dibe çökmüş, bir kısmı askıda bekliyor. Tüm Marmara Denizi’nin etkilenmiş olduğu anlaşılıyor.

Müsilaj ve insan sağlığı

Müsilaja neden olan sümüksü Dalyan, Kadıköy GÜNDEM maddenin bakteri ve virüsleri yoğunlaştırdığını biliyoruz. İtalyan deniz bilimci Danovaro, 2009 yılında yayınlanan makalesinde müsilajın içerisindeki mikroorganizma konsantrasyonu 1.000-10.000 kat fazla ölçtüklerini anlatıyor. Müsilaj içerisinde tespit edilen bakteriler arasında özelikle koliform ve vibrio türleri insan sağlığı açısından tehlikeli. Aynı araştırmada dikkat çekici bir bulgu daha var. Çevredeki müsilajsız suda bulunmayan bazı patojen (insanda hastalığa neden olabilen) bakteriler müsilajın içerisinde tespit edilmiş.

Müsilaj, bakterileri olduğu gibi virüsleri de bünyesinde yoğunlaştırarak barındırıyor. Bu bilgiler ışığında müsilajlı suda yüzmenin enfeksiyon hastalıkları açısından riskli olduğu söylenebilir. Merak edilen bir diğer konu müsilajlı denizden tutulmuş balıkların yenmesinin sakıncalı olup olmadığı. Müsilaj, yapısı gereği, kimyasal kirleticileri de bünyesinde biriktirebiliyor. Bu birikimin balıklar ve diğer deniz ürünlerinde de zehirli kimyasal birikimini kolaylaştırıcı bir etkiye sahip olabileceğine dair bilimsel makaleler var. Bu dönemde istihsali yapılan deniz ürünlerindeki biyotoksin ve kimyasal kirletici ölçümlerinin daha sık ve hassas yöntemlerle yapılması ve toplumla şeffaf şekilde paylaşılması bu yüzden çok önemli. Bu yapılmadan deniz ürünleri tüketiminin tehlikeli olup olmadığını söylemek mümkün değil. Müsilaja neden olan deniz şartları başka problemlerin de habercisi olabilir. Bu kadar büyük organik madde birikimleri genellikle plankton patlamaları neticesinde ortaya çıkıyor. Eskiden bilinmeyen bu “plankton patlaması” terimi yakın tarihlerde bizim dilimize girdi. İngilizcede “algal bloom” veya “red tide” olarak geçiyor. Suyun planktonlar için aşırı besleyici olduğu koşullarda ortaya çıkıyor. Deniz suyunun planktonlar için aşırı besleyici haline gelmesinde en önemli faktörlerin şehir kanalizasyonlarının arıtılmadan denize akıtılması ve tarımda gereğinden fazla kullanılan gübrelerin yağmurlarla yıkanıp denize karışması olduğu biliniyor. Denizin sağlığını kaybetmesinin bir diğer nedeni de sanayi atıklarının da içinde olduğu kimyasal kirleticilerin arıtılmadan denizlere bırakılması. Bu sağlıksız şartlar oluştuğunda, suların ısınmaya başladığı ilkbahar günlerinde bazı planktonlarda aşırı çoğalmalar ortaya çıkıyor. Aşırı plankton üremeleri çevre açısından da insan sağlığı açısından da tehlikeli. İnsan sağlığı açısından en tehlikeli etkisi bazı planktonların bu aşırı çoğalma dönemlerinde zehirli kimyasallar sentezleyebilmeleri. Örneğin “felç yapan kabuklu zehirlenmesi” olarak dilimize çevrilen “paralytic shellfish poisoning (PSP)”, özellikle Alexandrium cinsi planktonlar tarafından üretilen saxitoxin adındaki zehir ile ortaya çıkıyor. Suyu süzerek içindeki planktonlarla beslenen midye ve istridyeler bu zehri bünyelerinde biriktiriyorlar. İnsanlar tarafından tüketilmeleri halinde 1-3 saat içerisinde uyuşma, karıncalanma, sersemlik, baş ağrısı, güç kaybı, bulantı, kusma, solunum zorluğu ve nadiren ölüm ortaya çıkabiliyor. Bildiğim kadarı ile ülkemizde bilimsel bir yayınla bildirilmiş PSP vakası yok. Bununla beraber Alexandrium cinsi planktonların tüm Akdeniz’de olduğunu biliyoruz. Hırvatistan sahillerinde yapılan bir araştırmada Adriyatik doğu sahilinden toplanan midyelerde saxitoksin seviyelerinin yüksek bulunmuş. İshal yapan kabuklu zehirlenmesi ve amneziye (hafıza kaybı) neden olan kabuklu zehirlenmeleri de plankton aşırı çoğalmalarında ortaya çıkabilen tehlikeler arasında. Hafıza kaybına neden olan toksin, domoik asidin Marmara Denizi’nde planktonlarda tespit edilmiş olması kaygıları artırıyor. Bazı plankton patlamalarında atmosfere karışan maddeler de sağlık sorunlarına neden olabiliyor. Kırmızı renk bazı planktonların aşırı çoğaldığı 'red tide' adı verilen plankton patlamalarında ortaya çıkabilen bir diğer tehlike de brevetoksinler. Brevetoksinler havaya karışarak solunum yoluna etki ediyor, bronşlarda kasılmaya neden olarak astıma benzer solunum sıkıntısı yaratabiliyor. Bu durum her kırmızı renkli plankton patlamasında görülmüyor. Meksika Körfezi’nde Karenia brevis cinsi planktonlarla olduğu biliniyor. Böylesi bir durum bizim sularımızda da Akdeniz’de de görülmüş değil ama denizlerimiz plankton patlamalarına uygun şartlar sunmaya devam ettiği sürece bu tür riskler de hep gündemde olmaya devam edecek. Görüntü o ki, sadece 40 yıl öncesine kadar koyu lacivert suları ile bizi karşılayan, çapariyi salladığınızda birkaç dakika içerisinde salkım salkım, çeşit çeşit balıkla dolduran, oltanın ucundaki balıkları 8-10 kulaç derinden sayabildiğimiz, kıyıları hayat kaynayan Marmara Denizi çok zor durumda. Bunu değiştirmek mümkün olmalı. El ele verip Marmara Denizi’ni eski günlerine kavuşturmak için ne gerekiyorsa yapmak zorundayız.