Rüya kabusa dönüyor
Konumuz denizlerin kirlenmesinde yüzde 10 civarında etkisi olan denizcilik atıkları.
Bu yazı Naviga'nın Kasım 2022 sayısında yayınlanmıştır.
Yazı: Yüce Uyanık
Gönlü zengin olarak tabir ettiğimiz, teknesini alabilmek için olağanüstü çabalar harcamış ve hayalini bir şekilde gerçekleştirmiş denizciler son gelişmeler üzerine kara kara düşünmeye başladı.
İnanıyorum ki tekne sahibi olan amatör denizcilerin en az yüzde doksanının rüyalarını süslüyordu denizlerde, ülkemizin en güzel koylarında gezmek. Gönlü zengin denizci olarak tabir ettiğimiz, teknesini alabilmek için olağanüstü çabalar harcamış ve rüyasına bir şekilde ulaşmış denizciler son gelişmeler üzerine “Gelecek sezon denize çıkmasam mı?” diye kara kara düşünmeye başladılar. Yani rüya maalesef kabusa döndürülüyor.
Eminim bu iş bilinçli ve kasıtlı yapılmıyordur. Amatör denizciliğin ‘tekne karavancılığı’ diyebileceğimiz kısmı ile ilgili bilgi eksikliği nedeniyle önemli yanlışlara imza atıldığı umut ve düşüncesi ile bunları paylaşmak gerek. Aksi takdirde bu olup bitenler, hükümetin bir bakanlığı “Bir milyon amatör denizci” sloganı ile yola çıkıp amatör denizciliği desteklerken, aynı hükümetin bir başka bakanlığının amatör denizciliği yok etmek için çalışması anlamına gelir ki; bu da inanılmaz bir iç çelişki göstergesi olurdu.
Konumuz denizlerin kirlenmesinde yüzde 10 civarında etkisi olan denizcilik atıkları. Resmi verilere göre deniz kirliliğinin sadece yüzde on gibi bir kısmı denizcilikle ilgili sebeplerden oluşmakta. Diğer bütün sebeplerin, yani yüzde doksanın karasal olduğunu söylüyor ilgili bakanlık.
Dünya denizlerinin korunması ile ilgili, kısa adı MARPOL olan bir anlaşma imzalanıyor 1973 yılında. Ve 1978 yılında da bu uluslararası anlaşma küçük rötuşlar hariç son halini alıyor. Türkiye de bu anlaşmanın bir parçası olmayı kabul ediyor. Bizde sadece özel sektör kuruluşlarında önem gören ‘verimlilik’ dünyada çok mühim bir kavram. Bu nedenle deniz kirliliğinde majör etkisi olduğu düşünülen gemilerle, yani 150.000 gros ton üzeri tankerler ve 400.000 gros ton üzeri diğer gemilerle ilgilenir MARPOL. Daha küçük gemilere, hele bizlerinki gibi 10 GT civarı küçük teknelere bakmaz bile.
Türkiye’de ise örneğin; İstanbul’da İSKİ verilerine göre her gün toplam 4 milyon metreküp (ton) kapasiteli ön arıtma tesisleri atık suların kabasını alıp denize verirken içinde genelde bir ila iki kişinin yaşadığı özel teknelerin yarattığı organik atıklar ile ilgilenmeyi tercih edebiliriz deniz kirliliği ile mücadelede. Enteresan bir verimlilik örneği olan bu konu ile ilgili yoğun çalışmalar yapılmakta. Aslında kurallar tüm gemiler için konuyor ama hani vardır ya, ‘adam ekmek parası kazanıyor dokunmayalım’ yaklaşımı… Sonuçta görmeyenlerin tutabildiği kişiler amatör denizciler yani özel tekneler oluyor.
Eylül 2020’de Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı (Çevre Bakanlığı) Denizcilik Atıkları Uygulaması (DAU) adı ile bir genelge yayınladı.
Önceki haksız uygulamalardan ders alınarak, olması gerekenin tam tersi bir yaklaşımla, haksızlığa uğradığını düşünenlerin mahkeme yolunu kapatacak şekilde, biraz da yeterince araştırma yapılmadan ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı (Ulaştırma Bakanlığı) ile tam koordinasyon olmadan aceleye getirilmiş bu genelge, geçen günlerde ilga edilerek yerine 9 Eylül 2022 tarihli yeni DAU Genelgesi yürürlüğe girdi.
Daha önce çeşitli vesilelerle Çevre Bakanlığına iletilmiş olan çelişkilerin düzeltildiğini umarak baktık ki aynı çelişkiler ve belirsizlikler yerlerinde durmakta. “Bunda ne var?” diye soracak binlerce amatör denizcimiz vardır. Piyango size çarptığında anlaşılacak bir konu bu, eğer birşeyler okumayı sevmiyor ve amatör denizcilikle ilgili mevzuatı bilmiyorsanız. Örneğin; küçük tekneniz sürekli Marmaris’te marinada kalıyor, tüm ihtiyaçlarınızı da marinanızda karşılıyor olun. Haftada bir sadece birkaç saatliğine denize çıkıyor, yüzüyor ve geri dönüyorsunuz. Diyelim ki bir gün, sabahtan tuvalet ihtiyaçlarınızı marinada giderip günübirlik Bozukkale’ye gittiniz. Siz yüzerken Sahil Güvenlik teknenize geliyor ve size 65.710 lira (Altmış beş bin yedi yüz on) ceza yazıyor. Çünkü bilgisayarlarına baktıklarında son 15 günde atık vermemiş olduğunuz görünmekte. Nitekim tekneniz o dönemde marinada idi ve atık vermenizi gerektirecek bir durum yoktu. O an bulunduğunuz yer Özel Çevre Koruma Bölgesi içinde olduğu için 32.855 TL’lik ceza iki ile çarpılıyor ve 65.710 liralık tutanağı size veriyorlar. Tekneniz 5 gros ton da olsa 500.000 gros ton da olsa aynı ceza. Ve bu rakam mevcut enflasyon oranlarına göre önümüzdeki sene 120.000 TL’yi geçecek.
Amacın bu olmadığı belli ama uygulama böyle olabiliyor, sakın abarttığımız düşünülmesin. Bunların sebebi gerçekten yapılmak istenen ile yapılanın çalakalem yazılan genelge nedeniyle birbirinden çok farklı olması. Sahil Güvenlik ne yapsın? Ne yazıyorsa, biraz da yorum yaparak onu uyguluyor. Netlik yoksa başınıza gelecekler denetim elemanlarının o anki ruh haline bağlı oluyor.
DAU Genelgesi’ni serseri bir mayına dönüştüren belirsizlik ve çelişkilere bakalım.
Amatör denizcilerin yelkenli olsun, motoryat olsun özel tekneleri, dünyada da (recreational craft) Türkiye’de de mevzuatta ayrıca tanımlanmakta ve “Özel Tekne” olarak isimlendirilmekte. Ulaştırma Bakanlığı Gemi Sicili İçin Gemi Cins Tanımlamaları diye bir doküman hazırlamış ve bizimki tür tekneleri “Özel Tekneler” kapsamında “Özel Yat” olarak çok net ve okuyan herkesin anlayabileceği bir şekilde tanımlamış. Aynı şekilde Özel Teknelerin Donatılması ve Kullanacak Kişilerin Yeterlilikleri Hakkındaki Yönetmelikte de “Özel Tekne” kavramı hiçbir tereddüde yer vermeyecek şekilde tanımlanmış. Yani ticari amaç olmaksızın münhasıran gezi, eğlence, spor ve amatör balıkçılık gibi faaliyetlerde kullanılan, ulusal standarda göre ölçüldüğünde boyu (LH) 2,5 metreden küçük ve 24 metreden büyük olmayan, taşıdığı yolcu sayısı 12’yi geçmeyen ve bağlama kütüğüne kayıtlı bulunan gemiler özel tekne oluyor. Ulaştırma Bakanlığı’nın Gemi Cins Tanımlamalarında 124 farklı gemi cinsi var, yani eğlence gemileri, sportif gemiler, gezinti gemileri, balıkçı gemileri cinslerine göre ayrı ayrı tanımlanmakta. Bir ön bilgi daha, bizim teknelerimiz Mavi Kart Sistemi’ne (MKS) tabi.
Şimdi DAU Genelgesi’nin bizler için en önemli bölümüne bakalım.
“MKS’ye tabi ticari gemiler, sportif ve gezi amaçlı kullanılan gemiler ile balıkçı gemileri:
a) Yolcu ve personel dahil taşıma kapasitesi 12 kişiden az olanlar, seyrüsefer esnasında oluşan pis sularını ve çöplerini 15 günde en az bir defa atık kabul tesisi veya atık alma gemisine vermek zorundadırlar.
b) Yolcu ve personel dahil taşıma kapasitesi 12 kişi ve üzeri olanlar, pis sularını ve çöplerini; limandan ayrıldıktan sonra faaliyetlerini tamamlayarak limana döndükleri günü takip eden 10 gün içerisinde; 10 gün içerisinde başka bir sefere çıkmaları halinde ise bu atıklarını, sefer öncesi atık kabul tesisi veya atık alma gemisine vermek zorundadırlar.”
Özel tekneler de MKS’ye tabi olduğuna göre, yukarıdaki yazıyı okuyan ve okuduğunu anlayan herhangi birisi “özel” teknelerin bu kapsamda olmadığı sonucunu çıkarır. Çünkü normal bir durumda, MKS’ye tabi gemiler ya ticaridir ya da özeldir. Hepsini kapsaması gerekiyordu ise “MKS’ye tabi ticari gemiler…” değil “MKS’ye tabi gemiler…” diye yazılırdı. Ancak CİMER üzerinden yapılan başvuruya verilen cevapta bu maddenin “özel tekneleri” de kapsadığı belirtildi. Bir ihtilaf durumunda hâkim ne der bilemeyiz.
İkinci bir husus da azami taşıma kapasitesi. Yukarıdaki genelge maddesine bakılırsa, 12 kişiden az taşıma kapasitesine sahip gemiler, yani en fazla 11 kişi taşıyabilen gemiler, (a) bendindeki, 12 ve daha fazla taşıma kapasitesine sahip olanlar (b) bendindeki kurala tabi görünüyor.
Netleştirelim. 12 kişi taşıma kapasitesine sahip bir gemi 12’den az bölümüne mi, 12 ve daha fazlası bölümüne mi girer? Diyeceksiniz ki, “Bizim kafamızı çalışmıyor mu zannediyorsunuz? İlkokul çocuğu bile bilir, çünkü ilkokul matematiği; 12 ve daha fazlası deniyorsa 12 rakamı o kapsama girer.” Elbette haklısınız yani azami taşıma kapasitesi 12 kişi olan gemiler (b) bendinde belirtilen kurallara tabi olmalıdır. Ama uygulamada bunun tam tersinin yapıldığını bilmiyorsunuz. Genelgede yazılana bakılmaksızın, kaç kişilik olursa olsun, tüm Özel Teknelerin 15 günde bir atık verip vermediği kontrol edilmekte. İnsan hangi kurala uyacağını şaşırıyor.
Teknemizin taşıma kapasitesinin belirlenmesine yönelik olarak ilgili bakanlığa sorumuz ve aldığımız yanıt aynen şöyle:
Soru: İnsan taşıma kapasitesi tam olarak hangi belgedeki bilgiye göre belirlenecektir? (Örneğin; teknemizin bağlama kütüğü ruhsatnamesinde böyle bir bilgi yoktur.)
Cevap: İnsan taşıma kapasitesinin belirlenmesinde, Gemilerin Teknik Yönetmeliği ve ilgili mevzuat uyarınca verilen belgelerin esas alınması gerekmektedir.
Verilen yanıta bakıldığında, özel tekneler ile ilgili mevzuata göre teknemizin kaç kişi olduğuna bakmamız gerekiyor. Varsa, üreticinin verdiği bilgiye göre değil. Pek çok teknede bu bilgi de yok zaten. Gemilerin teknik yönetmeliği sadece ticari gemileri kapsamakta olduğundan özel tekneler ile hiç ilgisi bulunmuyor. Özel tekneler için mevzuat uyarınca verilen belge olan Bağlama Kütüğü Ruhsatnamelerinin büyük çoğunluğunda da azami kişi sayısı yazmamakta. Zamanında 35 feet bir teknede 70 mültecinin yakalanmasından da mevzuata göre teknenin kapasitesinin fiziken taşıyabileceği kişi sayısı olmadığını anlayabiliyoruz. Pekiyi hiçbir veri yoksa bir özel tekne azami kaç kişi taşıyabilir?
Yukarıda bahsi geçen ‘Özel Tekne’ tanımlamalarının tamamında bu teknelerde 12 kişiden fazla kişi
taşıyamayacağı yazılı. Yani aksi belirtilmiyorsa bir özel tekne, mevzuata göre 12 kişilik azami taşıma kapasitesine sahip. Dolayısıyla, genelgede yazılanlara bakılırsa bağlama kütüğü ruhsatnamesinde 12’den küçük bir sayı yazan özel tekneler (a), 12 yazan veya hiç yazmayan özel tekneler de (b) bendi hükümlerine tabi olmalı. Bu durumda oluşacak karmaşayı düşünebiliyor musunuz? Halbuki illa özel teknelerin bu kapsamda olması gerekiyorsa ki ormanla uğraşmak yerine ağaç yaprağı ile ilgilenmek gibi bir konu bu; şu rakam 13 yapılsın ve bitsin bu belirsizlik. Ya da (a) bendi için 12 kişiye kadar olanlar (b) için de 12’den fazla olanlar denilsin. Yazılana göre uygulama yapılmayacaksa yazılmış olanların ne manası olabilir?
Yukarıda paylaştığımız (a) bendi ile ilgili bir diğer probleme bakalım. Diyelim ki rakam meselesi düzeltildi işler düzeldi mi?
Kuralı tekrar hatırlayalım: “Yolcu ve personel dahil taşıma kapasitesi 12 kişiden az olanlar, seyrüsefer esnasında oluşan pis sularını ve ÇÖPLERİNİ 15 günde en az bir defa atık kabul tesisi veya atık alma gemisine vermek zorundadırlar.” Atık alımını atık kabul tesisleri ve atık alım gemileri yapmakta. Atık alım gemileri atık transfer formunu sıvı atık için veriyor çünkü sıvı atık alıyor, çöp almıyor. Zaten normal bir denizci teknesinde çöp biriktirmez ve bulunduğu bölgeye yakın belediye konteynerine çöpünü ilk fırsatta atar. Ama devlet amatör denizciden çöpü için de belge istiyor. Canı ceza yazmak isteyen bir denetim elemanı çöp ile ilgili MARPOL Ek.5’e göre düzenlenmiş Atık Transfer Formu olmayan veya 15 günden eski olan bir özel tekneye 65.710 lira ceza yazabilir. Mevcut kurallara göre hiç kimse de bir kelime söyleyemez. İstediğiniz kadar bir gün önce veya o gün çöpünüzü konteynere attığınızı söyleyin, hatta videonuzu, fotoğrafınızı gösterin fark etmez. Belgeniz var mı, yok mu? Genelge sağa sola ne attığınıza veya atmadığınıza bakmıyor, sadece belgeye bakıyor? Belge yoksa 65.710 lira ceza. Niye 65.710 lira diyorum da 32.855 lira değil? Çünkü ülkemizin en güzel koyları Özel Çevre Koruma Bölgesi’nde (ÖÇKB) ve bu bölgelerde yazılan cezalar iki ile çarpılmakta Çevre Kanunu’nda bu sene yapılan değişikliğe göre…
Can sıkıcı konumuza devam edelim. Diyelim ki atık vermek için bir atık kabul tesisine gidiyorsunuz. Zaten belki millerce yol gittiniz 15 gününüz dolmakta olduğu ve fahiş cezalar ödemeyin diye. Atık vereceksiniz, yerine göre neredeyse boş deponuz için. Atık kabul tesisinin ilgilisi pişkin bir şekilde size pompasının bozuk olduğunu ama size belgeyi verebileceğini söylüyor. Belge sizin için hayati önem taşımakta. Çünkü belgeniz yoksa ödeyeceğiniz ceza 65.710 lira. Belgeyi kaça satın alacaksınız? Ne kadar ödeyeceksiniz? Bağlanma parası şu kadar, çöp için şu kadar, sıvı atık için bu kadar, o sırada beyimizin canı sizden ne kadar almak istiyorsa o kadar. Bu rakam yerine göre toplamda bin liraya yaklaşabiliyor. Mesela bir bölgede bulunan üç atık alım tesisi aralarında anlaşmış, 300 TL+KDV alıyor atık transfer formu için. Başka seçeneğiniz yok ki. Ödüyorsunuz. Yaklaşık 17 euro +KDV gibi. Halbuki ilgili yönetmelikte, çok çok iyi ve detaylı incelediğinizde, bir tona kadar atık için yatlardan 7,5 euro alınır ve “Atık alım ücreti dışında ücret alınmaz” diyor. Ama bu net yazılmadığı için, rakamlar net olarak belirtilmediği için, Atık Transfer Belgesi satın alma bedeli kabul tesisine göre değişiyor, bir de sizin dış görünümünüze. Sadece 30-40 litre atığı için 500 TL ödeyen kişiler olduğunu biliyoruz, bağlanma parası da cabası. Litresi 15 liraya atık transferi. İçme suyunun litresi 1,5 lira, onda biri. Nihayette bu atıklar nereye gidiyor kısmı tabii bizi ilgilendirmiyor. Bu haracı atık tesisine vermezsen ödeyeceğin para 65.710 lira. Bakanlık sadece “Şikayet edin” diyor. Herkes şikayet ediyor, hiçbir şey düzelmiyor.
Stres yaratan bir başka konuya daha değinelim. Cennet koylarımız var. Atık alım tesisleri çok ama çok uzaklarda kalıyor. Atık alım gemilerine göre hareket etmeye çalışıyor özel tekneler. Atık alım gemileri de çok ama çok meşgul. Yer beğenmiyorlar. “Oraya gelmeyiz, şuraya gelin” yaklaşımı çok yaygın. Diyelim ki gittiniz ama tekne gelmedi. Diyelim ki son atık verdiğinizden sonraki 16. gündesiniz. Aradınız, “Randevumuz vardı, bekliyorum.” Cevap vahim. “Teknede arıza var gelemiyoruz, parça bekliyoruz, atığınızı başkasına verin.” Yola çıkıyorsunuz, Sahil Güvenlik denetim yapıyor ve cezayı yapıştırıyor, 65.710 TL. Ne olacak? Kimin kabahati? Uğraş babam uğraş. “Sahil Güvenlik ceza yazmaz o durumda” diyenler olabilir. Bunu kim garanti edebilir ki?
Bu arada vahim bir çelişkiye daha bakalım: 18 GT’dan küçük bir gemi Atık Transfer Formu’nu 15 günde bir alıyor olsun. Denetim elemanlarının gözüne baka baka tüm atık deposunu denize boşaltacak olsa ödeyeceği ceza Özel Çevre Koruma Bölgelerinde dahi 65.710 TL değil, 10.000 TL. Çünkü denize atık boşaltmanın cezası kanuna göre 5.000 TL (iki ile çarpılıyor), denetim elemanına yardımcı olmayıp ondan belge saklamanın cezası 32.855 lira (o da iki ile çarpılıyor). Aslında Çevre Kanunu, ilgili maddenin özü itibariyle, olmayan belgenin verilememesini kastetmiyorsa da, yani bu cezanın uygulanması da tartışmalı ise de, bu çok detay ve hukuki bir mesele olacağı için burada o konuya girmek doğru olmayacak.
Tam olarak ve amacına göre uygulamayacaksak kuralı niye koyuyoruz? Herkesin yorumuna bağlı olacak şekilde niye kural belirlemeye çalışıyoruz? Niye net olarak yazmıyoruz? Kayıtlı tüm atık kabul tesislerinin yüzde kaçı verdiği atık transfer formu yanında gerçekten atık alıyor? Ulaşılabilir ve atık verilebilir kabul tesisi adedi gerçekten yeterli mi? Konulan kurallar Ulaştırma Bakanlığının yıllardır uğraşarak oluşturduğu sistemle uyumlu mu? Kuralları belirlerken niye Ulaştırma Bakanlığı ile koordineli çalışmıyoruz? Yani şimdi bu uygulama ile denize atık boşaltılmıyor mu oldu? Niye halkımıza bunca stres yaratıyoruz, yabancıları da uzaklaştırıyoruz? İnsanları amatör denizcilikten soğutarak Ulaştırma Bakanlığının çabalarını neden baltalıyoruz? Neden insanların rüyalarını kabusa çevirecek işler yapıyoruz? Üzüm mü yemek istiyoruz yoksa bağcı mı döveceğiz?