Önce kendi ev ödevimizi iyi yapmalıyız
“Ne olacak bu Marmara’nın hali?”
İki ay önce Naviga’da yazdığınız yazıdan bu yana deniz salyasıyla ilgili nasıl değişiklikler oldu?
Deniz salyası (müsilaj) Ege Denizi’ne geçti. Kuzey Ege’de Gökçeada, Bozcaada, Babakale’ye kadar olan bölgede deniz salyası var. Haziran’ın 25’inde de Gökçeada Belediyesi, Kuzey Ege’de deniz salyasının durumunu değerlendirmek üzere bir toplantı düzenledi. Bunun yanı sıra Marmara Denizi’nin koruma alanı ilan edilmesiyle ilgili bakanlıktan bir yazı var. Bu olumlu bir gelişme. Ama sadece bu yetmez. Marmara Denizi’nin esas sorunu arıtma eksikliği. Arıtma için paraya ihtiyaç var. Bu konuda ODTÜ’den uzmanlar eğer yüzde 40 oranında arıtma yapılabilir ya da atık sular yüzde 40 oranında azalırsa beş sene içinde Marmara’nın eski haline dönebileceğini söylüyor. Şimdi önemli sorular şunlar: Marmara Denizi’nde 30 senedir arıtma ile ilgili ihmallerimiz var. Çanakkale’den Tekirdağ’a, Balıkesir’den Kocaeli’ne kadar... 2007’de Avrupa Birliği’ne giriş müzakereleri sırasında bunlar için tahmini bir bütçe çıkartılmıştı. O tarihte 60 milyar euro gibi bir maliyet hesaplanmıştı. Bu rakam şu anda daha da artmış olabilir. Bu kaynağın yaratılması için benim önerim; bir defalık Marmara Fonu oluşturulup, Marmara Denizi’ndeki ticari işletme sahiplerinin buna katkıda bulunmasını sağlamak. Tabii bu fon şeffaf olmalı, deprem vergisi gibi sürekli hale gelmemeli ve nereye harcandığı da bilinmeli. Yani kirleten öder prensibi hayata geçirilmeli. Diğer önerim de Marmara’ya gelen her turistten 1 euro’luk katkı payı alınması ve bu fona devredilmesi. Bunun birçok örneği yurt dışında zaten uygulanıyor. En son olarak mavi fonlar var, Dünya Bankası bunun için destekler veriyor. Unutmayalım Tuna Nehri’nin ıslahı için Avrupa Birliği çok para akıttı hâlâ da akıtıyor ama başarıları şimdilik %70 oranında. Bu bir nehir, bizimkiyse kocaman bir havza. Daha fazla kaynak gerekiyor. Kaynak olmadan yani sorunun köküne inilmeden çözülmesi mümkün değil. Son kertede Marmara’ya göçü zorlaştırmak lazım bence. Marmara Denizi’ndeki balıkçılığın da düzenlenmesi lazım. Şu anda balık yasağı var ama eylül ayında sezon açılınca bakalım neyle karşılaşacağız? Balıkçılık adına çok ciddi sonuçları olabilir, ağlar, tekneler zarar görebilir. Turizmde zararlar yaşanabilir. Dolayısıyla bütün bunları içine alacak bir sistem oluşturulmalı. Cumhurbaşkanlığı bir kararname yayınladı biliyorsunuz*, ilgili kurum ve kuruluşlar ilk toplantısını yaptılar. Ama bütün bunlar olsa bile biyoçeşitliliğe verilen zararın takip edilmesi gerekli. Araştırmanın esas olması lazım.
Deniz salyası sadece bizim denizlerimizde mi görülüyor? Daha önce bu yoğunlukta yaşandı mı?
1999’da Adriyatik Denizi’nde oluşan deniz salyası 2003’te iyice artmış ama 2004’te azalmıştı. Demek ki dört-beş sene aralıklarla devam etmiş. Bizde de öyle olmuştu. 2007-2008-2009 üç sene devam etmiş, sonra azalmıştı. Bu yüzden bu yarın yok olur diye düşünerek küçümsememek gerek. Marmara Denizi’nin korunması için çaba göstermemiz lazım. Bu derin deşarj işinden çıkıp ileri biyolojik arıtmaya geçmek şart. TÜDAV her on senede bir Marmara Denizi Sempozyumu yapıyor sonra da sempozyumun kitabını hazırlayıp basıyoruz. Geçen sene COVID-19 sebebiyle yapamamıştık, bu sene onu düzenliyoruz. Bilgi alışverişinde bulunacağız, bilim insanlarıyla bir araya geleceğiz, sivil toplum kuruluşlarıyla iş birliği gibi konuları masaya yatıracağız. Ama en önemlisi Marmara Denizi’nde koruma alanı oluşturulmasında nasıl katkımız olabilir, nasıl entelektüel seviyemizi geliştirebiliriz, beşeri sermayemizi nasıl artırabiliriz gibi konuları görüşeceğiz. Bunu çok önemsiyoruz. Bizce bu denizin koruma alanı ilanı ve korunması çok yerinde olacaktır. Esasen 2012’de bunları Deniz Yazıları isimli kitabımda yazdım.
Karadeniz’den Marmara’ya gelen kirliliğin bu duruma etkisi nedir?
Marmara Denizi’ni çalışırken Batı Karadeniz ve Kuzey Ege etkisini göz ardı etmemek gerekiyor. Karadeniz’den kirletici madde üst akıntıyla geliyor fakat bunun oranı Marmara Denizi kıyılarındaki işletmelerin, kara kökenli kirleticilerin oranıyla kıyaslandığında çok daha az kalıyor. Sadece Susurluk Havzası’ndan, Nilüfer’den Bursa tarafından gelen yılda kilometreküp oranında kirleticiler var. Onun için bu planların hesaplarının iyi yapılması lazım. Geç kalınmaması da önemli. Birleşmiş Milletler okyanusların korunması için önümüzdeki on yılı ‘Ocean Decade’ (Okyanus Bilimi On Yılı)** ilan etti. Kendi iç denizimizi yatak odamızı, bir biyolojik koridoru koruyamazsak, bu sınavda başarısız olursak ‘Ocean Decade’ ile ilgili söyleyecek bir şeyimiz olmaz. Önce kendi ev ödevimizi iyi yapmamız lazım.
İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Deniz Biyolojisi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gülşen Altuğ ve ekibi tarafından müsilajın doğal ortamında yararlı bakterilerle yok edilmesi için Çevre ve Şehircilik ile Tarım ve Orman Bakanlıklarının onayıyla başlatılan pilot çalışma hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu tür bilimsel çalışmanın desteklenmesi ve devam etmesi önemlidir. Kendisini kutluyorum. Unutmamak gerekir ki bu bir deneysel çalışma, sonuçlarını tabii ki hafife almıyorum ama bugünkü sorunu acilen çözecek nitelikte değil. Bunun gibi çalışmaların geliştirilmesi gerekiyor. Bunların dünyada birçok örnekleri var.
Deniz salyasının deniz dibindeki etkisi nedir şu anda?
ODTÜ’nden bilim insanları %40 arıtma oranını yakalarsak beş yıllık sürede Marmara Denizi’nin düzeleceğini öngörüyor. Ben arıtma uzmanı değilim. Onların Marmara Belediyeler Birliği’nde yaptığı sunuma dayanarak söylüyorum. Büyükada’nın arkasına dalış yaptım. Bir süre sonra yeniden yapacağız. Belli türler, deniz hıyarları, deniz kestaneleri, deniz yıldızları gibi türler bundan etkilenmiyor. Ama midye, istiridye, pina gibi türler etkileniyor. Ne olup ne bittiğini iyi bir şekilde anlamak, kapsamlı bir hasar tespiti yapmak lazım. Daha önceden takip ettiğimiz koloniler yerlerinde mi, değil mi? Kolonileri temizleyebilir miyiz, temizledikten sonra onlar normal hayatına devam edebilirler mi? Hem Marmara hem Kuzey Ege’de bir plana ihtiyacımız var bunun için.
Deniz salyasından ürünler elde edilebileceği konusunda açıklamalar var, bu konudaki yorumunuz nedir?
Eğer toplanabilirse toprak için faydalı bir besine dönüşebilir. Ama toplanması, işlemlerden geçirilmesi ve tüm bunların maliyetinin hesaba katılması lazım. Fikirlerin havada uçuşması güzel. Çünkü fikir olmadan yaratıcılık olmaz. Ama denemeden “Bu oldu” diyemeyiz. Kamuoyunu doğru bilgilendirmek ve etik kurallardan şaşmamak lazım. Fikir ortaya atmamız bu problemi çözdüğümüz anlamına gelmez. Böyle değerlendirirsek insanları yanlış yönlendiririz. Bilimde her zaman temkinlilik vardır. Ayrıca ölçüm yapmadan da bilim olmaz. Dalışı bir yere kadar yorumlayabiliriz. Esas olan ölçümdür deniz bilimlerinde. Mesela şu an fitoplankton yoğunluğunun ölçülmesi lazım. Ondan sonra yorum yapmak gerekir.
** Birleşmiş Milletler, okyanus sağlığındaki düşüş döngüsünü tersine çevirme çabalarını desteklemek, dünya çapında okyanus paydaşlarını ve ülkeleri okyanusların sürdürülebilir gelişiminde yaratıcı ve iyileştirilmiş koşullar sağlama konusunda etkili bir şekilde destekleyebilmek için ortak bir paydada toplamak amacıyla Sürdürülebilir Kalkınma için Okyanus Bilimi On Yılı’nı (2021-2030) ilan etmiştir.