Okyanusta iki vaha: Bermuda ve Horta


Bu defa da okyanus geçişimizde hayran kaldığımız, Kuzey Atlantik sularındaki nefes alma noktaları olan muhteşem adalar Bermuda ve Horta’yı anlatalım dedik…

Yazı ve fotoğraflar: Sema Akgün ve Erhan Öztürk

Kuzey Atlantik geçişi için sevgili Ekber Levent ve Gülin Bozkurt’un teknesi Soulmate ile British Virgin Islands (BVI) Nanny Cay Marina’da buluşmuştuk. Sonrasında oradan ayrılıp çıkış işlemleri için Tortola merkeze geldik. Çıkış işlemleri oldukça sıkıntılı ve zorlu olmuştu. Ekber’in de önceki yazılarında anlattığı gibi, gelişlerini bildirmekte bir gün geç kaldıkları için dudak uçuklatan cezalar verdirmeye çalışmışlar ama sonunda bizimkilerin sabırlı ısrarları ile makul bir rakamda anlaşarak çıkış işlemlerini tamamlayabilmişlerdi. 

British Virgin Islands, Nanny Cay Marina

 

BVI’dan ayrılmadan önce Gülin, Bermuda Radyosu ve sahil güvenliği telefonla aramış, geleceğimizi bildirmiş ve internet üzerinden gerekli belgeleri doldurmuştu. Böylece yaklaşık 880 deniz mili, altı-yedi gün sürecek seyre başladık. Çıkış güzel bir havada oldu. Daha sonraki günler içinde rüzgâr arttı ve denizler büyüdü. 4-5 metre dalga nasıl olurmuş, futbol sahası büyüklüğündeki yaygın yüksek dalgalar nasılmış, dalgaların arasındaki çukurlar nasıl ürkütücü derinliklere ulaşırmış hepsini gördük. Yol boyunca değişen hava koşullarını, sıcaklık, barometre, bulutların konfigürasyonlarından da izledik. Yaklaşan cepheleri önceden fark edip önlemlerimizi aldık. Bermuda’ya yaklaştıkça hava sertleşti, yağmur arttı ama en serti girişten önceki beş-altı saatti. 

50 mil kala Bermuda Radyosu bizi anons etti. Önceden haberleri olduğundan geleceğimizi biliyorlardı. Tüm tekneler gibi bize de Bermuda’ya yaklaşmayı gösteren güncel harita ya da chart’larımızın olup olmadığını sordular. Olumlu cevap alınca da “Giriş kanalının ucuna gelince yeniden konuşalım” diyerek iyi yolculuklar dilediler. Bermuda’ya girişimiz geceye kalmıştı. Işıklı şamandıraların oraya gelince yeniden konuştuk. Bize kanal ve geçiş ile ilgili bilgiler verdiler ve bizi yönlendirdiler. Rehber kitaplarda ayrıntılı anlatıldığı için biz zaten bilgiliydik ama işi şansa bırakmamaları da takdire değerdi.

Bermuda, St. George Town

 

Işıkları takip ederek ‘güvenli su şamandırası’nı geçtik. Adaya batı ucundan yaklaşıp resiflerin arasından ayrılmış olan dar kanalı bulduk. Şamandıraların çoğu ışıksız olduğundan biraz heyecanlandık ama yine de bu dar girişi bularak geçişimizi yaptık. Etrafındaki keskin dişli resiflerinin üzerlerinde, yüzlerce gemi enkazı bulunan ve maalesef dışarıdan hiç anlaşılmayan bu masum görünüşlü Bermuda Adası’nın iç limanına ulaştık. Buraya gidecekler için çok önemli not: Bizimkilerin tersine iskelede yeşil, sancakta kırmızı renkli ışıklar kullanılıyor.

Gece 01:00 gibi sağanak yağmur ve çok sert havayla Bermuda’nın St. George’s Limanı’na girdik. Bermuda Radyosu yeniden anons ederek bizi gümrüğün orada beklediklerini haber verdi. St. George’s Limanı büyükçe bir lagün. Büyük yolcu gemileri de lagünün girişindeki daracık girişten geçiyor. Gece o yağmur ve fırtınada lagünün girişe göre sancak tarafında kalan ahşap, liman polis rıhtımına yanaştık. Orada o yağmurda ve havada bizi sürpriz olarak Nezih Kılınçkını karşıladı, halatlarımızı aldı. İşlemler yapıldıktan sonra o havada rıhtımdan ayrılmamızı istediler ve ayrıldık. Gece yarısı karanlıkta uygun bir yer bulduk ve çıpamızı funda ettik. O havada Nezih Kaptan küçücük kayığına binip alargadaki teknesi Mahayana’ya gitti. 

Sabah kalkığımızda hava puslu ve gri olmasına rağmen beyaz çatılı kolonyal tarzdaki rengarenk evlerin çevrelediği bu lagünde bizim gibi onlarca teknenin demirde olduğunu gördük. Demirimizi alıp Soulmate’in daha önce defalarca geldiği rıhtımdaki beş-altı teknelik küçük marinaya kıçtankara bağlandık. O günü teknede dinlenerek geçirdik. Sabah sert hava bütün hızıyla devam ediyordu. Üç-dört tekne lagünün içinde olmalarına rağmen fırtına ile sürüklenip kıyıya vurdu. Bunları görünce Ekber de bizim teknenin tonozlarını kontrol etmek için suya girdi ve kopmak üzere olan tonoz halatlarını son anda yeniledi. Tüm günümüzü St. George’s Town’da gezerek, çamaşırhanede çamaşırları yıkayarak geçirdik. Keyifli bir birahanede bira içip patates yedik. Bermuda’da tesadüfen aynı anda üç Türk teknesi bir aradaydık; biz, Mahayana ile sevgili Nezih Kılınçkını ve Norton teknesiyle sevgili Hasan Beser. Bu tesadüfe memnun olduk, keyifli sohbetler yaptık. 

Bermuda, Kuzey Atlantik Okyanusu’nda yedi büyük ve yaklaşık 150’ye yakın küçük adacıktan oluşan ve Birleşik Krallık’a bağlı bir adalar topluluğu. İngiltere’nin sömürgecilik zamanından kalma en eski deniz aşırı topraklarından. 1505 yılında İspanyol Kaşif Juan de Bermudez tarafından keşfedilmiş. Bizim gördüğümüz kadarıyla hayat standardı oldukça yüksek ve çok çok pahalı bir ada. Hemen hemen her yer çok bakımlı ve temiz, insanlar bile o şekilde. Sokaklarda ya da toplu taşımada hırpani insan da, dökük yıkık eski bina da görmedik. Buranın dar gelirlilere göre olmadığını market alışverişlerinden de gayet güzel anladık zaten.  

Horta, Faial Adası

 

Bermuda Adası/Adalar Topluluğu volkanik bir kraterin çökmesi ile oluşmuş. İki çok önemli şehri var. Başkent Hamilton ve bizim yanaştığımız St. George’s Town. Aslında ada, Bermuda şeytan üçgeni yakıştırmasıyla tanınmış. Bu konuda birçok teori üretilmiş yıllar boyunca. Sanırım en gerçekçi olanı; deniz yatağında yoğun bulunan metan gazının aniden boşalması. Buna göre metan gazı çıkışı deniz yüzeyinde deprem ve heyelan yaratıyor ve metan gazı su ile birleşip metan hidrata dönüşüyor. Böylece kaldırma kuvvetinin sıfırlanması ile oluşan dev gaz bulutu deniz yüzeyinde uçak ve gemileri yutan bir dizi girdap, akıntı, fırtına ve hortumlara neden oluyor. Jet motorları da bu bölgeden geçerken yeterli oksijeni sağlayamayınca hızla irtifa kaybediyor ve düşüyor. Ama son yıllarda burası ve bu olaylarla ilgili vakalar olmamış. Adanın iklimi yarı tropikal, sıcak ve rutubetli. Hizmet sektöründe genellikle siyahlar çalışıyor. 

St. George’s Town adanın en eski yerleşim yerlerinden biri ve 2000 yılından beri UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde. 17’nci ve 18’inci yüzyıllardan kalma tarihi yapılarıyla, Arnavut kaldırımlı sokaklarıyla, uzun seyirlerde ve Atlantik geçişlerinde önemli bir durak noktası olması nedeniyle çok popüler bir yer. St. George’s Town’da King’s Square’i, St. Peter’s Kilisesi’ni, Old State House’u ve Bridge House’u dolaştık. The Walfa, White Horse, Wahoo Bar gibi birçok birahane ve lokantada oturup birşeyler yiyip içtik. Oldukça pahalı ama keyifliydi.

Hamiton’a gitmek için feribotu seçtik. Dönerken de otobüsle geliriz ve adayı daha iyi görürüz dedik ve çok isabetli oldu. Neredeyse tüm kasabaların içinden ve koylardan geçti otobüs. Hamilton birçok eski tarihi yapıya ev sahipliği yapıyor. Büyük gemiler buraya yanaşıyor ve oldukça popüler bir yer. Bizim gittiğimiz hafta America’s Cup vardı ve bu müthiş teknelerin antrenmanlarını yakından izleme şansı bulduk. Maalesef yarışları izlemek için kalamadık. Ama bu rengarenk katamaranların suyun üzerinde sadece dümen palaları suya değerek, son sürat kaymasını izlemek büyüleyiciydi. 

Hamilton’un ana caddesi Church Street. Burada birçok ünlü mağaza, dükkan ve restoranlar var. Belediye binası, sanat galerisi (biz gitmedik ama çok övdüler), kale, milli müze, Victoria Park, The Royal Naval Dockyard (Kraliyet Donanması Tersanesi) mutlaka görülmesi gereken diğer yerler. Otobüsle dönerken binlerce küçük tekneye ev sahipliği yapan iç içe geçmiş bir sürü lagün gördük. Bermuda’da dört gün geçirdikten sonra Kuzey Atlantik geçişinin en uzun parkuru olan Azorlar etabı için yine güvenli su şamandırasına kadar kanalı geçip yelkenlerimizi açtık.

Hedefte yaklaşık 1.850 deniz mili ilerdeki Faial Adası’nın Horta Limanı var. Seyir 14 gün sürdü. Tüm seyahat boyunca rüzgâr   %90 sancak kıç omuzluktan geldi. Bazı geceleri bizden çok uzaklardaki (100-200 deniz mili) şimşek ve yıldırımları seyrederek geçirdik. Kuzeydoğuya doğru ilerleyen orta boyutta bir cephenin kuyruğunda seyir yaptığımız için geceleri cephenin göbeğindeki şimşekli fırtınayı görebiliyorduk. Bu biraz ürkütücü de olsa bize gerekli olan 10-20 knot doğru yönde rüzgârı da Horta’ya kadar sağladı. Bermuda’dan çıktıktan hemen sonra girdiğimiz yanık havadan kurtulmak için 20 saat civarında kuzeye doğru motor seyri yaparak bu cephenin ucundaki uygun havayı yakaladık ve onunla devam ettik. Horta’da birçok teknenin günlerce rüzgârsız kaldıklarını duyunca bunun çok doğru bir karar olduğunu daha da iyi anladık. Amerika’nın kuzey kıyısında oluşup doğuya yönelen tüm cephe sistemleri gibi bu sistem de bizi Azorlara kadar taşıdı. Bazı günler çok daha sert hava ve dalgalarla boğuştuk. İlk Azor Adaları olan Flores ve Corvo’yu iskelemizde bırakıp Faial Adası’nın Horta Limanı’na sabah ulaştık. 

Horta, Faial Adası

 

Horta (Azorlar)

Buraya da yine sert bir hava ile girdik. Peşimizden gelmekte olan cephenin farkında olduğumuzdan son iki-üç gün hızla yelken yaparak Horta’ya ulaşmaya çalışıyorduk. Hava son gün daha da sertleşmişti. 35-40 knot’la limana girip bu defa da yağmurda limandaki başka bir İngiliz yelkenlisine aborda olduk. Bu durumdan çok hoşnut olmasalar da kerhen kabul ettiler. Burası da Kuzey Atlantik geçişlerinin önemli durak noktalarından biri. Yüzlerce tekne gelmiş, geliyor ve geçiş için bekliyorlar. Birçok tekne birbirinin üzerine aborda, her yer tamamen dolu. Azorlar Portekiz’e ait dokuz adadan oluşan bir takımadalar grubu. Portekiz’in Madeira ile birlikte iki özerk bölgesinden biri. Başkenti Sao Miguel Adası’ndaki Ponta Delgada. Volkanik yapıları olan Azor Adaları genellikle yemyeşil. Tarihine bakarsak şiddetli depremlere maruz kalmış, en son olarak 1980 yılında 7,2’lik şiddetli bir deprem olmuş. 

Biz sadece bir adayı görme şansı bulsak da bu büyülü coğrafyadan o kadar etkilendik ama o kadar etkilendik ki, bir gün mutlaka tekrar gitmeye, hepsini gezip uzun kalmaya karar verdik. Anlatılanlara göre her ada yemyeşil dağlar, tepeler, ovalarla kaplıymış. İçlerindeki kraterler, nehirler, şelaleler çok güzel ve fotojenikmiş, ayrıca adalardaki şehirlerde eski yapı dokuları hâlâ korunmaktaymış. Adalar batıdan doğuya doğru; Flores, Corvo, Faial, Pico, Sao Jorge, Graciosa ve Terceira. Flores’ten Terceira Adası arası mesafe 200 deniz mili. Bizim durduğumuz Horta, Faial Adası’ndaki en büyük şehir ve adanın merkezi. Stratejik önemini limanından ve korunaklı oluşundan da alıyor sanırım. Horta Yat Limanı Atlantik Okyanusu’nu geçen teknelerin birincil durağı. Yıllarca balina avcıları için liman olmuş; şimdi balina avı yasak olduğu için daha çok gezgin yatlara hizmet veriyor. 

Marinadaki duvarlar ve yürüyüş yolları burayı ziyaret eden teknelerin isimlerinin, mürettebatlarının, ziyaret yıllarının yazılı olduğu resimlerle/panolarla kaplı. Bu büyük bir gelenek olmuş. Biz de kaydettik ve zorla boş bir yer bulup boyadık ve yazdık. Ekber ve Gülin o yıl dördüncü kez bu geçişi yaptıkları için onların dördüncü panoları olmuştu. Böyle bir yerde artık Sema ve benim ismimin de yazması bizi çok mutlu etti ve gururlandırdı. 

Horta’daki bence çok çok önemli diğer yer Peter’s Cafe Sport. Biz gittiğimizde 99’uncu yılını kutluyordu. Aynı aile kuşaklar boyunca çalıştırmış bu eski balina avcıları ve denizcilerin kafesini. Her yeri ziyaret edenlerin fotoğrafları, balina dişlerinden ve çene kemiklerinden oyulmuş eserlerden oluşan müthiş bir koleksiyonla kaplanmış. Biz de orda geçirdiğimiz tüm günlerin gecelerinde bu tarihi mekanın keyfini yaşadık. Denizci sohbetlerine katıldık, müthiş müzik performansları izledik. Bermuda’da okyanusta botla yapılan tüplü ve şnorkelli balina ve yunus dalışlarını denemek istedik. Çıkmak için üç gün beklediysek de hava muhalefeti izin vermedi. Gerçekten çok aklımız kaldı. Faial Adası’nda Caldeira, Capelinhos gezileri yapılabiliyor ama biz dalış beklemekten gidemedik; bir dahaki sefere inşallah. Şehir içindeki Museu de Arte Sacra da kapalıydı ve gezemedik. Burada dört gün geçirip iyi bir hava olunca yola çıktık. Pico Adası’nı sancağa, Sao Jorge Adası’nı iskeleye alarak aradaki kanaldan geçerek Portekiz’in Lagos Limanı’na dümen tutmaya başladık. 

Bu defalık da bu kadar olsun… 

Sevgilerimizle...