İstedik oldu
Hayallerine kavuşan Sailing Just Want ile sohbetimiz
Naviga'nın Ağustos 2024 sayısında yer almıştır.
Jeanneau 43 DS model Just Want, denizde yaşamak isteyen Görkem ile seyahat etmeyi seven Sofia’nın hayallerinin buluşma noktası. İspanya’dan başlayarak Akdeniz’i mil mil kat eden Güzel ailesi, bir yandan da YouTube’daki kanallarında maceralarını ve tecrübelerini paylaşıyor. İçten tavırlarıyla geniş bir takipçi kitlesi kazanan denizcilerle her an karşılaşabilirsiniz. Çünkü şu aralar Türk sularında geziyorlar.
YAZI: AYŞEGÜL BAKIŞ
Nasıl tanıştınız? Ne zamandır birliktesiniz?
Görkem Güzel (G.G.): 2012 senesinde İngiltere’de dil okulunda tanıştık. Sonra ben askere gittim. Askerden sonra bu kez dil öğrenmek için Madrid’e gittim. O sırada Sofia iş arıyordu ve Türkiye’de inşaat sektörü çok hızlı gelişiyordu, bu nedenle Türkiye’de iş bakmasını önerdim. Gerçekten de iş buldu ve 2014 senesinde Türkiye’ye geldi. Dört sene İstanbul’da yaşadık. Niyetimiz tekne almaktı. O zamana kadar sadece tekne için çalıştık. Çocuk istemedik, evcil hayvan istemedik. Sadece tekne... tekne... tekne... Türkiye şartlarında tekne almamız çok zordu, euro kazanmamız gerekiyordu. O yüzden ben de hanım köylü oldum. 2017’den beri de Barselona’dayız.
Görkem Güzel (G.G.): 2012 senesinde İngiltere’de dil okulunda tanıştık. Sonra ben askere gittim. Askerden sonra bu kez dil öğrenmek için Madrid’e gittim. O sırada Sofia iş arıyordu ve Türkiye’de inşaat sektörü çok hızlı gelişiyordu, bu nedenle Türkiye’de iş bakmasını önerdim. Gerçekten de iş buldu ve 2014 senesinde Türkiye’ye geldi. Dört sene İstanbul’da yaşadık. Niyetimiz tekne almaktı. O zamana kadar sadece tekne için çalıştık. Çocuk istemedik, evcil hayvan istemedik. Sadece tekne... tekne... tekne... Türkiye şartlarında tekne almamız çok zordu, euro kazanmamız gerekiyordu. O yüzden ben de hanım köylü oldum. 2017’den beri de Barselona’dayız.
Just Want ilk tekneniz mi?
G.G.: Ben Çanakkaleliyim. Çocukluğumdan beri hep denizle, suyla iç içeyim. Kendimi bildim bileli babamın ufak bir balıkçı teknesi vardı. Hem onun yanında hem de eniştemin yanında denizi, tekneciliği, bağları, navigasyonu öğrendim.Çocukken çıktığımda hep balığa giderdik. GPS’i kapatır, bana Bozcaada’yı buldururdu. Hep böyle ufak oyunlarla bana navigasyonu, fener sektörlerini öğretirdi. Onun etkisiyle Yakındoğu Üniversitesi Denizcilik Fakültesi’nden mezun oldum. Ve bu sırada da ikinci meslek mi, bir altın bilezik mi diyelim, sanayi dalgıçlığı yaptım. Çanakkale’de bir sualtı firmasında Türk Loyd’una bağlı olarak gemilerin sualtı sörveyini, kamera çekimini yapıyorduk. Bazı gemi liman inşalarında bulundum. Beni yelkene teşvik eden Osman Atasoy oldu, Sadun Boro’yu da onun sayesinde öğrendim, tüm kitaplarını okudum. Ondan sonrası da hep bir yelkenlim olsun hayaliyle geçti.
İlk yelkenliniz de Just Want mı oldu?
G.G.: Evet ilk yelkenli teknemiz Just Want. Ondan önce babamın teknesi Görkem G. ile seyre çıkıyorduk. Sofia ilk kez o tekneyle denize çıktı. Hatta evlilik teklifini de babamın teknesinde yaptım.
Sofia, sizin daha öncesinde herhangi bir su sporuyla ilginiz var mıydı?
Sofia Oses (S.O.): Yoktu. Ben İspanya’nın kuzeyindeki Navarra adlı küçük bir şehirde büyüdüm. Navarra’nın denize kıyısı olmadığı için su sporlarıyla da pek ilgim olmadı. Ama yolculuk yapmayı çok severim, yeni yerleri keşfetmek, yeni kültürler görmek. Görkem ile tanıştığımda, o bana tekneyle gezme hayalini anlattı. İkimizin sevdiği şeyleri bir araya getirebileceğimizi anladım. Hem ben istediğim gibi seyahat etmiş olacaktım hem de Görkem istediği gibi yelken yapabilecekti.
Sofia Oses (S.O.): Yoktu. Ben İspanya’nın kuzeyindeki Navarra adlı küçük bir şehirde büyüdüm. Navarra’nın denize kıyısı olmadığı için su sporlarıyla da pek ilgim olmadı. Ama yolculuk yapmayı çok severim, yeni yerleri keşfetmek, yeni kültürler görmek. Görkem ile tanıştığımda, o bana tekneyle gezme hayalini anlattı. İkimizin sevdiği şeyleri bir araya getirebileceğimizi anladım. Hem ben istediğim gibi seyahat etmiş olacaktım hem de Görkem istediği gibi yelken yapabilecekti.
Cala de Sa Calobra, Mallorca
Just Want ismi nerden geliyor?
G.G.: Just Want ismi, sadelik ve derin bir anlam taşıyor bizim için. Bu isim, sadece istemenin ne kadar önemli olduğunu hatırlatıyor. Babam, beni her zaman birşeyleri başarabilmem için teşvik ederdi. “Bir insan eğer bir şeyi gerçekten yürekten isterse, eninde sonunda ona ulaşabilir” derdi ve öyle de oldu. Just Want ismi, sadece istemekten geliyor. Biz de çok istedik, kendimize bunu hedef koyduk ve 32 yaşında bu güzelliğe sahip olduk. ‘Just Want’ ile bu hayat dersini denizin enginliklerinde yaşamak, bizim için bir hayalin gerçekleşmesidir. Hayat, sadece istemekle başlar ve Just Want bunun en güzel örneğidir.
G.G.: Just Want ismi, sadelik ve derin bir anlam taşıyor bizim için. Bu isim, sadece istemenin ne kadar önemli olduğunu hatırlatıyor. Babam, beni her zaman birşeyleri başarabilmem için teşvik ederdi. “Bir insan eğer bir şeyi gerçekten yürekten isterse, eninde sonunda ona ulaşabilir” derdi ve öyle de oldu. Just Want ismi, sadece istemekten geliyor. Biz de çok istedik, kendimize bunu hedef koyduk ve 32 yaşında bu güzelliğe sahip olduk. ‘Just Want’ ile bu hayat dersini denizin enginliklerinde yaşamak, bizim için bir hayalin gerçekleşmesidir. Hayat, sadece istemekle başlar ve Just Want bunun en güzel örneğidir.
Teknede tam zamanlı yaşamaya nasıl başladınız, işlerinizi nasıl ayarladınız?
G.G.: Tekneyi aldığımız günden beri böyle bir şey yapmak istiyorduk ama COVID’in bize getirdiği bir avantaj oldu diyebiliriz. Bundan sonra artık uzaktan, evden çalışmaya başladık. Hatta COVID döneminde yazları Balear Adaları’nda geçiriyorduk. İnternetin olduğu her yerde, her koyda çok rahatlıkla işlerimizi yapabiliyorduk. Ondan sonra Starlink’le tanıştık. Starlink bizim gibi denizde olanlar için bulunmaz bir nimet. Sonra iş yerlerimizle konuştuk. Onlar da anlayışla karşıladılar ve tam zamanlı olarak teknede yaşamaya başladık.
G.G.: Tekneyi aldığımız günden beri böyle bir şey yapmak istiyorduk ama COVID’in bize getirdiği bir avantaj oldu diyebiliriz. Bundan sonra artık uzaktan, evden çalışmaya başladık. Hatta COVID döneminde yazları Balear Adaları’nda geçiriyorduk. İnternetin olduğu her yerde, her koyda çok rahatlıkla işlerimizi yapabiliyorduk. Ondan sonra Starlink’le tanıştık. Starlink bizim gibi denizde olanlar için bulunmaz bir nimet. Sonra iş yerlerimizle konuştuk. Onlar da anlayışla karşıladılar ve tam zamanlı olarak teknede yaşamaya başladık.
Ne işle uğraşıyorsunuz?
G.G.: Ben konteyner lojistikle uğraşıyorum.
S.O.: Ben telekomünikasyon mühendisiyim ve otomasyon için ürünler yapan bir şirkette görev alıyorum. Şu anda da tekneden çalışıyorum. Tekne hayatının da kendine göre bir ritmi var, havaya göre hareket etmeniz gerekiyor, ayarlamak zor oluyor mu?
G.G.: Bazen diyebiliriz. Genelde Sofia’nın çok toplantısı oluyor, bana önceden belirtiyor. Ona göre programımızı ayarlamaya çalışıyoruz. Zakintos’taydı galiba, toplantısına 5 dakika kala yanaştık. Usturmaçaları bağlarken bir baktı ki saati gelmiş. Koşa koşa yetişti. Bu zamana kadar da hiç aksatmadık. Elon Musk sağ olsun diyoruz, Starlink çok yardımcı oldu bu konuda bize. (Gülüyoruz) Mesela İyon Denizi’nin ortasında bile gayet rahat toplantısını yaptı. Çalışmasına rağmen toplantıdakiler motorun sesini duymuyorlardı. Her şey, şu ana kadar bizden yana geçti diyebiliriz.
Port of Cala Reale, Sardunya
Just Want’ı nasıl seçtiniz? Neden bu modele karar verdiniz?
G.G.: 2019’un başında tekne aramaya başladık ama hiç aklımıza göre bir tekne yoktu. Aslında biz okyanus seyri yapmak, Atlas Okyanusu’nu geçmek istiyorduk. Center cockpit, sağlam bir tekne arıyorduk. Westerly 43 baktık, bu marka biraz Hallberg-Rassy gibi. İngilizlerin İsveçli Hallberg-Rassy’ye verdiği cevap olarak anlatılıyordu. Sadece bu Westerly Ocean 43’ten 49 tane yapmışlar. Ama şirket batmış. Tabii bunun da dezavantajları var; bir problem yaşandığında karşınızda bir firma olmaması gibi. O tekne olmadı, önce biraz üzüldük ama sonradan düşününce iyi ki olmamış dedik. Tekne arayışına devam ettik. Güney İspanya’da Garrucha’ya tatile gittiğimizde Just Want’ın bir kardeşini gördük uzaktan. Heçleri çok dikkatimizi çekti. Dışarıdan bakınca Oyster desen Oyster değil; Northwind desen Northwind değil. Bilemedik ilk önce ne olduğunu ama uzaktan tekneyi çok beğendik. Sonra o modelin Jeanneau 43 DS olduğunu öğrendik ve araştırmaya başladık. Gövdesinin güçlendirilmiş kevlar olduğunu, herkesin çok mutlu olduğunu gördük. Olmazsa olmazlarımız vardı; mesela ben babamın teknesinde Yanmar olduğu için motoru Yanmar olsun istiyordum.
75 beygir, kuvvetli motoru olsun. Saildrive değil, şaftlı olsun. Kesirli arma değil, ful arma olsun vs. Sofia için ise sadece banyosunun tuvaletten ayrı olması önemliydi. Ben daha fazla teknik detaylara odaklandım. Ara tara sonunda Malta’da bulunca oraya gittik. Just Want karadaydı, bizim için çok büyük bir avantaj oldu. Bahsettiğim gibi Türk Loydu’na bağlı sualtı sörveyliği de yaptığım için şaft, kovan vs. her şeye baktım. Sonra içeriye girince zaten aşık olduk tekneye. İstediğimiz gibi owner versiyondu. Yanmar makina, şaft, tuvalet-banyosu ayrı vb. tüm özellikleri bize göreydi. Zaten deck salon olmasından dolayı çok ferah bir tekne. Barselona’ya aşık olarak döndük. Bu sefer teklif vermeye gelmişti sıra. Teknenin üzerinde bir telefon numarası vardı. Ama biz broker üzerinden ulaştık tekneye. Teklif verdik, broker bize dönmedi. Hiç ciddiye almadı bizi açıkçası. Belki yaşımız genç diye bizde bir potansiyel görmedi. Ondan sonra o telefon numarasını aradım ben. Meğerse sahibinin telefonuymuş. Durumu anlattık, broker ile görüşeceğini söyledi ama o bize yine dönüş yapmadı derken sonunda anlaştık. İkinci kez alıcı gözüyle bakmaya gittik Malta’ya. Tekne tertemizdi. Sintinesinden bebek bezleri çıktı. Başta anlam veremedik. Sonra öğrendik ki nemi almak içinmiş. Sahibinin titizliğini anlayınca sörvey çağırmaktan vazgeçtik. Motoru 1500 saatteydi, yazları sadece üç-dört ay kullanılıyormuş. A’dan Z’ye bütün önemli notları iletti bize. Zaten adam denetim firması KPMG’de çalışıyordu. Bütün evrakları, çat çat önümüze koydu. Çok kolaylık sağladı bize. Just Want’ı alma hikayemiz böyle.
Çanakkale Boğazı dalışı
Tekneyi siz mi getirdiniz?
G.G.: 2020’nin ocak ayında biz bu sefer tekneyi almaya gittik. Şimdi bazen düşünüyoruz. Ocak ayında biz tekneyi Malta’dan Barselona’ya nasıl getirmişiz? O kadar ateşimiz varmış ki! (Gülüyoruz) Hatta giderken tekne sahibi, “Yolda üşürsünüz” diyerek bize iki tane de battaniye verdi. Düşünün teknede battaniye yok, ısıtıcı yok. Ama seyirde gördük ki tekne güven veriyor. Adım gibi biliyordum hiç problem çıkarmayacağını; öyle de oldu. Hani derler ya tekneyi bir alırken bir de satarken sevinirsin diye. Bizde hiç öyle olmadı. Biz giderken adam arkamızdan ağlıyordu; biz de tekneyi aldık diye ağlıyorduk. Bize üç-dört tane dizel bidonu, temizlik için spreyler falan verdi. Malta’dan sonra Sicilya’nın altından Sardinya, Cagliari’ye vardık. Çünkü dönüp çalışmamız gerekiyordu. İzinlerimizi yersek, bu sefer yazın eğlenemeyecektik. Neyse, Cagliari’de bıraktık tekneyi. Gittik, çalıştık, sonra tekneyi almak için geri geldik. Tam yola çıktık, Minorka’ya yaklaşırken Kuzey Atlantik’ten tropikal bir siklon geliyordu Doğu Akdeniz’e doğru. Mahon’a mı girelim yoksa devam mı edelim karar veremedik. Ama fırtınadan ucu ucuna kurtulabiliyorduk. Riske atmayalım dedik. İyi ki de öyle yapmışız çünkü Gloria sırasında bu zamana kadar Akdeniz’de ölçülen en büyük dalga boyu olan 14,2 metrelik dalgalar oluştu. Her yeri darmadağın etti, evlerin balkonları yıkıldı, o derece bir fırtınayı atlattık ama iyi ki de tekneyi oraya bırakmışız çünkü Mahon yanlış bilmiyorsam Avrupa’daki en güvenli ikinci doğal liman. Yani Allah mı acıdı diyelim, Poseidon mu diyelim! Neyse ondan sonra sağ salim 2020 ocak sonunda tekneyi getirdik. Sonra zaten COVID-19 geldi, pandemiyi teknede geçirdik. Evimiz yoktu, bizim için bayağı iyi oldu. Çünkü sokağa çıkma yasağı vardı ama biz iskelede çıkıp yürüyorduk, koşuyorduk filan. Bu süreci Just Want’la beraber atlattık.
G.G.: 2020’nin ocak ayında biz bu sefer tekneyi almaya gittik. Şimdi bazen düşünüyoruz. Ocak ayında biz tekneyi Malta’dan Barselona’ya nasıl getirmişiz? O kadar ateşimiz varmış ki! (Gülüyoruz) Hatta giderken tekne sahibi, “Yolda üşürsünüz” diyerek bize iki tane de battaniye verdi. Düşünün teknede battaniye yok, ısıtıcı yok. Ama seyirde gördük ki tekne güven veriyor. Adım gibi biliyordum hiç problem çıkarmayacağını; öyle de oldu. Hani derler ya tekneyi bir alırken bir de satarken sevinirsin diye. Bizde hiç öyle olmadı. Biz giderken adam arkamızdan ağlıyordu; biz de tekneyi aldık diye ağlıyorduk. Bize üç-dört tane dizel bidonu, temizlik için spreyler falan verdi. Malta’dan sonra Sicilya’nın altından Sardinya, Cagliari’ye vardık. Çünkü dönüp çalışmamız gerekiyordu. İzinlerimizi yersek, bu sefer yazın eğlenemeyecektik. Neyse, Cagliari’de bıraktık tekneyi. Gittik, çalıştık, sonra tekneyi almak için geri geldik. Tam yola çıktık, Minorka’ya yaklaşırken Kuzey Atlantik’ten tropikal bir siklon geliyordu Doğu Akdeniz’e doğru. Mahon’a mı girelim yoksa devam mı edelim karar veremedik. Ama fırtınadan ucu ucuna kurtulabiliyorduk. Riske atmayalım dedik. İyi ki de öyle yapmışız çünkü Gloria sırasında bu zamana kadar Akdeniz’de ölçülen en büyük dalga boyu olan 14,2 metrelik dalgalar oluştu. Her yeri darmadağın etti, evlerin balkonları yıkıldı, o derece bir fırtınayı atlattık ama iyi ki de tekneyi oraya bırakmışız çünkü Mahon yanlış bilmiyorsam Avrupa’daki en güvenli ikinci doğal liman. Yani Allah mı acıdı diyelim, Poseidon mu diyelim! Neyse ondan sonra sağ salim 2020 ocak sonunda tekneyi getirdik. Sonra zaten COVID-19 geldi, pandemiyi teknede geçirdik. Evimiz yoktu, bizim için bayağı iyi oldu. Çünkü sokağa çıkma yasağı vardı ama biz iskelede çıkıp yürüyorduk, koşuyorduk filan. Bu süreci Just Want’la beraber atlattık.
Just Want’ta hangi ülkenin bayrağı var?
G.G.: Just Want’ı ilk aldığımızda Malta bayraklıydı. Sahibi de Maltalıydı. İspanyol bayrağına geçirmek istiyorduk ama çok uzun bir süreçti. Bayrak işlemleri yaklaşık bir ay falan sürüyordu İspanya’da. O yüzden Malta bayrağı ile devam ettik yola. Oradaki broker bizim bayrak acentemiz oldu. Ona yıllık 500 euro para veriyorduk. Ama Polonya bayrağı için bu bedeli sadece bir seferde veriyorsun ve beş sene geçerli oluyor. O yüzden geçen sene değiştirdik bayrağı.
G.G.: Just Want’ı ilk aldığımızda Malta bayraklıydı. Sahibi de Maltalıydı. İspanyol bayrağına geçirmek istiyorduk ama çok uzun bir süreçti. Bayrak işlemleri yaklaşık bir ay falan sürüyordu İspanya’da. O yüzden Malta bayrağı ile devam ettik yola. Oradaki broker bizim bayrak acentemiz oldu. Ona yıllık 500 euro para veriyorduk. Ama Polonya bayrağı için bu bedeli sadece bir seferde veriyorsun ve beş sene geçerli oluyor. O yüzden geçen sene değiştirdik bayrağı.
Astipalea Adası
Akdeniz seyrine çıkmaya nasıl karar verdiniz?
G.G.: Bizim niyetimiz nisan ayında çıkıp Türkiye’ye gitmek, Türkiye’den de kasım gibi ayrılıp Cebelitarlık’tan Karayipler sonra yine mayıs ayında buraya dönmekti. Yani bir sene, iki sene hiç kışı yaşamayacaktık, niyetimiz buydu. Bu sırada Metin Alkan ile tanışma fırsatımız oldu ve beni Atlantik geçişine davet etti. Üç kişi, Serene katamaranı ile beraber Atlantik’i geçtik. Serene ile seyahatimde Metin Ağabey ile çok iyi bir iletişim kurduk. Bana da güvendi, Atlas Okyanusu geçişine tekneyi beraber hazırladık. Just Want kadar tanıyordum Serene’yi. Hangi ekipman var, ne nerede? Yolda başımıza bir şey gelirse ne olacak? İlk Starlink’i de zaten orada kullandım. Atlas Okyanusu’nun ortasında bile Sofia’yla 4K görüntülü görüşebiliyorduk WhatsApp üstünden. İnanılmaz bir teknoloji. Aslında Martinik’e gidecektik. Ama eşi Canan Abla vize sorunlarından dolayı Martinik’e gelemedi. Bu sefer biz rotayı Barbados’a çevirmek zorunda kaldık. Yaklaşık dört gün kala biz gece nöbetindeyken squall’a girdik. Radarda tespit edemedik. Yelkeni kapatamadık, üstü balon yaptı. Ondan sonra indirirken ben tutamadım, o mandarı fazla boşalttı. Yelken denize indi. Bir gün karola köşesi bağlı, mandar aşağıda yelkenle sürüklendik. Neyse dört gün sonra Barbados’a vardık. Barbados’a indiğinizde bana pek fazla bir güven vermedi çünkü Harlem gibiydi.
Barbados’tan Martinik’e geçerken benim için en zorlu seyirdi diyebilirim. Çünkü dalga ve rüzgâr sancaktan geliyordu. Üç defa dalga patladı üstümüzde. Teknenin bütün civatalarının oynadığını hissettim. Bir de akıntı bastırıyordu. Karayipleri, Barbados’u ve Martinik’i gördükten sonra beni pek tatmin etmedi. Akdeniz’de olmayıp da Karayiplerde olan ne var, diye düşündüm. Aslında hiçbir şey yok. İnanın Akdeniz cennet gibi bir yer. Yemek var, tarih var, çok güzel suları var, koyları var, her şey var yani. Zaten Sofia da okyanus geçişine dair tereddütteydi. Ben geçtikten sonra, Sofia’yı bu geçişe zorlamak istemedim çünkü çok büyük bir psikolojik hazırlık gerekiyor. Ve Akdeniz’de kalmaya karar verdik.
Tek gövde ve çift gövde arasında bir kıyaslamanız var mı? Yani aynı sular değil tabii ki...
G.G.: Değil ama ben yine tek gövde derim çünkü hani yelken hissi veriyor. Dalga boyu çok büyük olduğu için alttan çok büyük vuruyor. Dalga aralığı çok olduğu, teknenin altına girdiği için silkeleniyorsun. Ama rahatlık bakımından inanılmaz, 45 feet teknede üç kişi birbirimizi görmüyorduk nerdeyse.
Barselona, Mppt elektrik sistemi montajı
Seyir öncesi teknede neler yaptınız?
G.G.: Zaten tekneyi aldığımızdan beri hep uzun yola hazırladığımız için her şey tamam gibiydi. Sadece Türkiye’ye geldiğimizde yelken yaptıracağız. Onun sebebi de dövizin Türkiye’de kalmasını istememiz. Sofia biraz üşür, onun için Webasto taktık. Bulaşık yıkamak için deniz suyu ayak pompası ekledik. Dondurucu koyduk. Evaporatörün kompresörünü falan biz taktık. Su arıtıcı koyduk içme suyu yapmak için. Yola çıkmadan önce lityum aküleri değiştirecektik. 800 amper lityum akü ve 3000’lik inverter koyduk. Su alma durumunda motorun deniz suyu soğutma pompasını acil durum sintine pompası olarak kullanılacak bir sistem yaptık. Onun dışında sintine pompasına alarm ekledik. Yüksek kapasiteli seyyar sintine pompası koyduk. İstemsiz kavança için bumba freni, 30 metrekare stay sail gibi eklemeler yaptık.
G.G.: Zaten tekneyi aldığımızdan beri hep uzun yola hazırladığımız için her şey tamam gibiydi. Sadece Türkiye’ye geldiğimizde yelken yaptıracağız. Onun sebebi de dövizin Türkiye’de kalmasını istememiz. Sofia biraz üşür, onun için Webasto taktık. Bulaşık yıkamak için deniz suyu ayak pompası ekledik. Dondurucu koyduk. Evaporatörün kompresörünü falan biz taktık. Su arıtıcı koyduk içme suyu yapmak için. Yola çıkmadan önce lityum aküleri değiştirecektik. 800 amper lityum akü ve 3000’lik inverter koyduk. Su alma durumunda motorun deniz suyu soğutma pompasını acil durum sintine pompası olarak kullanılacak bir sistem yaptık. Onun dışında sintine pompasına alarm ekledik. Yüksek kapasiteli seyyar sintine pompası koyduk. İstemsiz kavança için bumba freni, 30 metrekare stay sail gibi eklemeler yaptık.
Meltem rüzgârlarında çok yardımcı oluyor. Okyanus geçerken pupa seyir yapmak için iki tane gönder koyduk. Bumbaya mapalar taktık preventer için. Üçüncü yakıt filtresi koyduk ve bypass’lı yaptık. Eğer ilk filtre tıkanırsa bypass yaparak direkt ikinci filtreye geçecek. Çift çıkışlı dalış kompresörü de benim eklemem oldu. Barselona’da olduğumuz için tekne malzemeleri konusunda şanslıydık. Ben bu işlerde titizimdir. Zamanımız da olduğundan için yavaş yavaş uygun fiyatlı ikinci el seçenekler aradım ve buldum. Her şeyin bir yedeği var yani teknede, o yüzden bu zamana kadar hiçbir problem yaşamadık.
Teknede genelde işleri kendiniz mi yapıyorsunuz?
G.G.: Bu zamana kadar hiç usta girmedi tekneye dört senedir. Benim biraz mekanik ve elektrik bilgim, Sofia’nın mühendis olması sayesinde bu zamana kadar ikimiz her şeyin üstesinden geldik. Sofia her seferinde “Biz yaptık” diye gururla söyler.
G.G.: Bu zamana kadar hiç usta girmedi tekneye dört senedir. Benim biraz mekanik ve elektrik bilgim, Sofia’nın mühendis olması sayesinde bu zamana kadar ikimiz her şeyin üstesinden geldik. Sofia her seferinde “Biz yaptık” diye gururla söyler.
Genelde videolarınızda maliyetleri falan da paylaşıyorsunuz... Yorumlardan Türkiye ve Barselona arasındaki fiyat farkını ölçebiliyor musunuz?
G.G.: Parça bazında aynı gibi diyebilirim. Barselona’nın avantajı Avrupa’nın her yerinden parça alabilmemiz. İstediğim malzeme, istediğim modeli, markayı bulup getirtebildim. En büyük avantajımız oydu. Avrupa’da işçilik çok pahalı. Genelde Avrupa’da tamir etmek yerine, çıkar yenisini tak modeli geçerlidir. O yüzden Türkiye usta bakımından biraz daha iyi çünkü tamir etme anlayışı olduğu için daha bilgililer.
G.G.: Parça bazında aynı gibi diyebilirim. Barselona’nın avantajı Avrupa’nın her yerinden parça alabilmemiz. İstediğim malzeme, istediğim modeli, markayı bulup getirtebildim. En büyük avantajımız oydu. Avrupa’da işçilik çok pahalı. Genelde Avrupa’da tamir etmek yerine, çıkar yenisini tak modeli geçerlidir. O yüzden Türkiye usta bakımından biraz daha iyi çünkü tamir etme anlayışı olduğu için daha bilgililer.
İyisiyle kötüsüyle Akdeniz seyri nasıl geçti sizin için?
G.G.: Bizim bu zamana kadarki en büyük sıkıntımız rüzgârsız kalmamız oldu. Aslında bu havaları mayıs ayında bekliyordum. Mayıs ayında Kuzey Ege’de, Messina Boğazı’nda kılıç avcıları dalgasız denizlerde, rüzgârsız havalarda avlanır hep. Ama bu sene rüzgârsızlık nisan ayında başladı. Amorgos’a kadar sert bir havaya denk gelmedik. Sadece Sardinya’nın kuzeyinde bir hava atlattık, o da marinadaydı. Doğu Akdeniz’in klasik havasıdır, mistral. Zaten bölgeyi tanıdığımız için ne geleceğini biliyorduk o yüzden ilk işimiz kendimizi marinaya atmak oldu. Korsika’nın Bonifacio Boğazı’ndaki Lavezzi Adası’nı çok beğendik, cennet gibi bir yer. Oraya gittiğimizde sezon dışıydı; sadece iki-üç tekne vardı, martı sesleri, eski denizcilerin mezarları... Çok güzeldi yani. Onun dışında Stromboli de çok etkileyiciydi. Hâlâ aktif bir yanardağ, yanlış bilmiyorsam en son 3 Temmuz 2019’da patlamış. Gittiğimizde de dumanlar çıkıyordu, her yerde tabela, toplanma yerleri, tsunami olursa buraya kaç gibi uyarılar vs. Aktif yanardağ olduğu için orası da çok etkiledi beni. Geceleri de batı tarafına geçtik, yanardağın patlamalarını gördük. Harika bir manzaraydı.
G.G.: Bizim bu zamana kadarki en büyük sıkıntımız rüzgârsız kalmamız oldu. Aslında bu havaları mayıs ayında bekliyordum. Mayıs ayında Kuzey Ege’de, Messina Boğazı’nda kılıç avcıları dalgasız denizlerde, rüzgârsız havalarda avlanır hep. Ama bu sene rüzgârsızlık nisan ayında başladı. Amorgos’a kadar sert bir havaya denk gelmedik. Sadece Sardinya’nın kuzeyinde bir hava atlattık, o da marinadaydı. Doğu Akdeniz’in klasik havasıdır, mistral. Zaten bölgeyi tanıdığımız için ne geleceğini biliyorduk o yüzden ilk işimiz kendimizi marinaya atmak oldu. Korsika’nın Bonifacio Boğazı’ndaki Lavezzi Adası’nı çok beğendik, cennet gibi bir yer. Oraya gittiğimizde sezon dışıydı; sadece iki-üç tekne vardı, martı sesleri, eski denizcilerin mezarları... Çok güzeldi yani. Onun dışında Stromboli de çok etkileyiciydi. Hâlâ aktif bir yanardağ, yanlış bilmiyorsam en son 3 Temmuz 2019’da patlamış. Gittiğimizde de dumanlar çıkıyordu, her yerde tabela, toplanma yerleri, tsunami olursa buraya kaç gibi uyarılar vs. Aktif yanardağ olduğu için orası da çok etkiledi beni. Geceleri de batı tarafına geçtik, yanardağın patlamalarını gördük. Harika bir manzaraydı.
Castello Aragonese d'Ischia
S.O.: Korsika Lavezzi Adası’nı ben de söyleyebilirim. Harika bir yerdi. Ve hava çok sakindi. Oradaki günlerden gerçekten keyif aldık. Yunanistan’a aşık oldum diyebilirim. Sadece gördüğümüz yerler bakımından değil, insanlar çok cana yakın, her şey çok kolay.
G.G.: Doğu Akdeniz’de seyir yapmak zor değil ama solugan çok. O da beni ve daha çok Sofia’yı rahatsız ediyor. Sıfır hava var. Ama tekne 20 derece, 30 derece yatıyor, sallanıyor. Ege gibi korunaklı koyu yok. Yola çıkmadan önce yaz aylarında Balear Adaları’nda seyir yapardık. Çıkıp 100 mil gidiyorsun bir yere varmak için. Sonra havayı kolluyorsun, dalga nereden gelecek, rüzgâr buradan gelecek, nereye kaçabilirim? Ama Yunanistan’a ve Ege’ye girdikten sonra hani Sofia duymasın ama hava durumuna bile bakmaz oldum. (Gülüyoruz) Buradan üflerse öbür tarafa kaçarım, oradan üflerse bu tarafa kaçarım, solugan denen bir şey yok, sahil güvenlik baskısı yok. Bu bölgede seyir yapmak gerçekten çok kolay, insan eğleniyor. Güzel bir rüzgârı var, dalga aralığı güzel, geniş aralıklı değil. Mesela buranın 30 knot’ıyla Doğu Akdeniz’in 30’u bir değil. Cennet gibi bir yer diyebilirim Yunanistan. Türkiye sahilleri de öyle olur inşallah. Göreceğiz.
Teknedeki vazgeçilmezleriniz nedir?
G.G.: Uygulama olarak Navily dışında Kanaryalarda öğrendiğim NoForeignLand’i kullanıyoruz. Okyanus geçerken beş Türk teknesi günlük konum paylaşıyorduk. Herkes birbirini görüyordu. Buralarda da diğer denizcilerin yorumlarını okuyabiliyorum uygulamadan. Mesela dün Nisiros’taydık. Yaklaşık 10 gün önce bir arkadaşımız Nisiros’a gitmişti. Ona sorduk; nasıl, ne yapılır, nerede demir atılır diye. Sağ olsun A’dan Z’ye anlattı. Ben ondan bilgi aldığım için ne Navily’ye ne NoForeignLand’e baktım ve kuma oturduk. Sonradan NoForeignLand’e baktığımda koca bir ünlem işareti vardı. Mendireğe yakın geç, burası sığlık diye. Bir defa okumadık, bu sefer de tekneyi kuma tutturduk. Ondan sonra çıktık, uygulamada yazdığı gibi, mendireğe yakın şekilde içeriye girdik. Poros’tayken de tüpümüz bitti, uygulamayı açtım, tüpçü nerede çat diye buldum, tüp aldım. Diğer vazgeçilmezlerim tablet ve Starlink diyebilirim.
S.O.: Just Want’tan bahsederken Just Want ve ekip arkadaşları deriz hep. Çünkü hepsi bir bütündür, bizim için duygusu olan mürettebat gibidir. Motorumuzun adı Yanmar, otopilot ise Kolomb, nereye gittiğini bildiği için.
YouTube çekimlerinizi nasıl, hangi ekipmanla yapıyorsunuz? Denizciler sizi videolarınızdan tanıyor mu?
G.G.: Bir telefon (iPhone 14 galiba bu), Osmo, bir de DJI 2 drone kullanıyoruz. Mikrofonumuz falan yok. Yani aslında en başta ilk videoda belirttiğim gibi bunu biraz amatörce yapacağız. Dönüp baktığımızda bize hatıra kalmasını istiyoruz. Babam denizden anladığı, denizi sevdiği için o da yaptıklarımız görsün istedim. Her hafta bir video yüklemeye çalışıyoruz. Biraz zor oluyor, montaj falan düzgün yapmaya çalışırsan iki-üç günü alıyor. Poros’a vardığımızda bir Türk teknesinde ADYK bayrağını gördüm. Yola çıktığımızdan beri ilk Türk teknesi görüşümüzdü. Ona bir selam vermek istedim. Bana “Ben sizi tanıyorum YouTube’dan” dedi. Bismillah, daha ilk defa selam veriyoruz. Ondan sonra birkaç tekneye daha denk geldik videolarımızı izleyen, Instagram’dan takip eden.
G.G.: Bir telefon (iPhone 14 galiba bu), Osmo, bir de DJI 2 drone kullanıyoruz. Mikrofonumuz falan yok. Yani aslında en başta ilk videoda belirttiğim gibi bunu biraz amatörce yapacağız. Dönüp baktığımızda bize hatıra kalmasını istiyoruz. Babam denizden anladığı, denizi sevdiği için o da yaptıklarımız görsün istedim. Her hafta bir video yüklemeye çalışıyoruz. Biraz zor oluyor, montaj falan düzgün yapmaya çalışırsan iki-üç günü alıyor. Poros’a vardığımızda bir Türk teknesinde ADYK bayrağını gördüm. Yola çıktığımızdan beri ilk Türk teknesi görüşümüzdü. Ona bir selam vermek istedim. Bana “Ben sizi tanıyorum YouTube’dan” dedi. Bismillah, daha ilk defa selam veriyoruz. Ondan sonra birkaç tekneye daha denk geldik videolarımızı izleyen, Instagram’dan takip eden.
Yolun belli kısımlarında beraber seyir yaptığınız tekne dostlarınız oldu mu?
G.G.: Paros’ta Sailing Rom’la denk geldik. Onlar da YouTube ve Instagram’dan paylaşımlar yapıyor. O vesileyle tanıştık zaten. Rotamızı Paros’ta denk getirdik diyelim. Paros’tan Naxos’a kadar gittik. Sonra onlar yukarıya, Atina’ya doğru çıktı.
G.G.: Paros’ta Sailing Rom’la denk geldik. Onlar da YouTube ve Instagram’dan paylaşımlar yapıyor. O vesileyle tanıştık zaten. Rotamızı Paros’ta denk getirdik diyelim. Paros’tan Naxos’a kadar gittik. Sonra onlar yukarıya, Atina’ya doğru çıktı.
Balear Denizi, 2020
Güzel balıklar da tutuyorsunuz gördüğümüz kadarıyla...
G.G.: Genelde biz albakor tutmak için olta atarız. Sofia mavi yüzgeçli orkinosu, eti kırmızı olduğu için pek sevmez. Ama bazen mavi yüzgeçli geldiği de oluyor. O zaman salıyoruz. Bir sefer Minorka’ya bir saatlik yolumuz varken orkinos geldi. Yaklaşık bir buçuk saat falan uğraştırdı bizi, o çekti, ben çektim, o çekti, ben çektim, en sonunda geldi. Ama hayvan çok büyük, hani görünce saygı duyuyorsun. İki kişi zaten yememiz mümkün değil, salmak istedik. Salarken solungaçları kanadı o yüzden mecburen almak zorunda kaldık. Aldık bir fotoğraf çektik, kestik. Ondan sonra koydaki herkese dağıttık. Hayır yaptık bir nevi.
Just Want’ın kuzinesi de Türk-İspanyol sentezine uygun mu?
G.G.: Sofia, İspanyol omleti yapar. Ama her ikimiz de Türk mutfağını çok sevdiğimiz için daha çok çorba, pilav, bulgur, kuru fasulye, nohut, çeşitli salatalar yapıyoruz. Albakor balığının yahnisini pişiriyoruz.
Teknede yaşamaya başladıktan sonra neler değişti sizin için?
S.O.: Aslında yeni bir hayata adım atıyorsun. Daha az şey, daha küçük yer... Benim için en zor yanı her şeyin sürekli değişmesi. Çünkü ben çok organize bir insanım. Her şeyi planlıyorum ve bu hayatta plan yok.
S.O.: Aslında yeni bir hayata adım atıyorsun. Daha az şey, daha küçük yer... Benim için en zor yanı her şeyin sürekli değişmesi. Çünkü ben çok organize bir insanım. Her şeyi planlıyorum ve bu hayatta plan yok.
Korint Kanalı geçişi
Şimdiki rotanızda nereler var?
G.G.: Benim iki hayalim vardı yelkenle ilgili. Bir tanesi Atlas Okyanusu’nu geçmek, diğeri de Just Want ve babamın teknesiyle borda bordaya fotoğraf çektirmek Çanakkale’de. Büyük ihtimal bir süre Hisarönü’nde olacağız. Ağustos ayında da direkt Çanakkale’ye gideriz herhalde. O fotoğrafı çektikten sonra artık kafam rahat olacak. Biraz Bozcaada’da oluruz. Sonra Just Want’ı Samos’ta dört ay karada bırakacağız. Tekne orada kışlayacak. Şimdilik planımız Kuzey Ege’de, Türkiye kıyılarında seyir yapmak.
G.G.: Benim iki hayalim vardı yelkenle ilgili. Bir tanesi Atlas Okyanusu’nu geçmek, diğeri de Just Want ve babamın teknesiyle borda bordaya fotoğraf çektirmek Çanakkale’de. Büyük ihtimal bir süre Hisarönü’nde olacağız. Ağustos ayında da direkt Çanakkale’ye gideriz herhalde. O fotoğrafı çektikten sonra artık kafam rahat olacak. Biraz Bozcaada’da oluruz. Sonra Just Want’ı Samos’ta dört ay karada bırakacağız. Tekne orada kışlayacak. Şimdilik planımız Kuzey Ege’de, Türkiye kıyılarında seyir yapmak.
YouTube: @Sailing Just Want