İklimler mi değişiyor yoksa bizim takvim mi sapıttı?


Herkesin dilinde bir laf var; iklimler değişti, mayısta çok yağmur yağıyor, kasımda hâlâ hava sıcak veya aralıkta eskiden kar yağardı.

Yazı: Ekber Levent

Naviga'nın Kasım 2020 sayısında yayınlanmıştır.

Bu tespitlerin doğru olup olmadığını incelerken önce temel bilgilerin üzerinden geçelim, ardından fırtınada yapılacakları değerlendirelim.

Doğanın içinde yaşayanlar, bazı olaylara şehirlerde kollarındaki saate göre yaşayanlardan farklı bakabiliyorlar. Bir kere günlük yaşamlarını veya aylık, yıllık programlarını daha farklı faktörlere göre planlıyorlar.

Öncelikle bazı terimlerin üzerinden bir daha geçelim istiyorum. İnternette arattığınızda karşınıza şu tanımlama çıkıyor: “İklim, bir bölgenin uzunca süre takip edilmesiyle ele alınan meteorolojik olayların ortalamasına verilen isimdir. Genellikle hava durumu ile karıştırılsa da iklim, uzun süreler devam eden özellikler taşımaktadır. İklim ile ilgili olayları inceleyen bilim dalı ise klimatoloji olarak adlandırılmaktadır.

İklim, Arapça kökenli bir sözcüktür ve uzun süre etkisini gösteren meteorolojik olayları tanımlamak için kullanılır. Bir yerin iklimi hakkında yorum yapabilmek için ise en az 30 yıllık gözlem yapılması gerekir. İklim özelliklerine etki eden faktörler; enlem, yükselti, yer şekilleri, kalıcı kar sınırı ve denize uzaklıktır.

Bu etmenler dışında da bazı dinamik etmenler iklim değişikliğine neden olur. Bu dinamik etmenler, rüzgâr ve okyanus akıntılarıdır.

İklim türleri; sıcak, ılıman ve soğuk iklim olarak sıralanır. İklim türü; görüldüğü yere, sıcaklık ve yağış özelliğine ve bitki örtüsüne bakılarak değerlendirilir.”

Burada bizi ilgilendiren başka tanım: “Takvim: Zamanı yıllara, aylara, haftalara ve günlere ayıran yöntem.”

Tabii bir de zaman var. “Zaman, ölçülmüş veya ölçülebilen bir dönem,uzaysal boyutu olmayan bir süreklilik.”

Meşhur Wikipedia’ya bakarsanız zaman için böyle yazmış ama eklemiş, bu maddenin tam anlaşılması ve gelişebilmesi için uzman kişilere ihtiyaç duyulmaktadır. Bize katkıda bulunun diye yardım istemiş.

Zaman çok değişebilir, göreceli bir kavramdır. Daha fazlası herhalde bilim dergilerinde okunabilir, biz çizmemizi aşmayalım, ne de olsa deniz dergisinde bir yazı okuyoruz.

Takvim ise insani ve toplumsal ihtiyaçtan çıkmış. Kullandığımız takvimin Mısırlılar tarafından oluşturulduğu söylense de Roma imparatoru Jül Sezar MÖ. 46’da kullanıma sokmuş. Daha sonra Agustus MS. 8’de son şeklini vermiş.

Julius Sezar ismini temmuz ayına vermiş, Agustus da “O verdi ise benim neyim eksik” demiş ve önce 11 ay olan Julien takvimine bir ay eklemiş, ismini ağustosa vermiş. O da yetmemiş “Sezar’ın ayı 31 gün, benim neden 30 gün olsun ki” demiş ve Ağustos’u da 31 güne çevirmiş. İhtiyacı olan bir günü şubat ayından alınca, şubat güdük ay olmuş. 28-29 çekmeye başlamış.

Bu takvime göre 1 yıl 365,25 gündür. Ancak bu gün sayısı 4 mevsime tam olarak bölünemediği için, her dört yılda bir, gün sayısı 366 şeklinde hesaplanıyordu. Ne var ki bu hesaplamada da bir netlik sağlanamıyordu. Yaklaşık her 128 yılda bir, 1 günlük zaman kayması yaşanıyordu. 4 Ekim’den 15 Ekim’e geçildi. Gregoryen takvim oluşturulurken Jülyen takvimine 10 gün ilave edildi; 5 Ekim Cuma günü, 15 Ekim Cuma olarak kabul edildi. (1752’de kabul eden ülkeler ise 11 gün ilave etmek durumunda kaldı.) Bunu telâfi etmek için, 1582’de yeni bir takvime şiddetle ihtiyaç duyuldu.

Papa XIII. Gregory’in talebi üzerine, bilginler yeni bir takvim hazırladılar. Bu yeni takvime göre, 1 yıllık süre, 365 gün 6 saat. Dört kere 6 saat, 1 gün demek. Bu ilave gün, 3 yıl müddetle 28 gün olarak hesaplanan şubat ayına 4. yıl eklenmek suretiyle, söz konusu Gregoryen Takvimi rayına oturtulmuş sayıldı.

İşte, beş asra yakın zamandır dünyada en yaygın şekilde kullanılan ve bir üst versiyonu henüz tespit edilemeyen takvim, 15 Ekim 1582’de yürürlüğe giren Gregoryen takvimi.

Fakaaaat herhalde doğa bunlara bakarak epey gülüyordur. Biz garip insanlar oturmuş, dünyanın güneş ve kendi etrafında dönüşlerine göre yaşayacağımız meteorolojik olayları, iklimleri yine kendi yaptığımız bazı listelere, takvimlere sokmak istiyoruz. Zavallı insanoğlu illa her şeyi kontrol etmeye çalışacak. Tabii doğa bunu yer mi?

Şimdi oturmuş aylar mı kaydı, iklimler mi değişti diye konuşuyoruz. Kaydı kardeşim, kaydı tabii. Ben bunu şöyle yaşayarak anlayabiliyorum. Kanarya Adaları’ndan Karayiplere geçiş için önceden ekim sonu, hadi bilemedin kasım ortasını beklemen yeterli idi. Fakat şimdi aralık ortasından önce havalar uygun olmuyor, rüzgâr tam oturmamış oluyor. Ya rüzgârsız geçişler ya da çok rüzgârlı sert geçişler yaşıyoruz. Aynı şekilde batıdan Avrupa’ya Atlantik dönüşü için önceden nisan ayı bekleniyor idi. Şimdi mayısın ilk haftaları bile çok sorunlu oluyor. Soranlara ben haziranın birini görmeden çıkmayın diyorum.

Siz de mayıslardaki ‘nisan yağmurları’nı fark etmişsinizdir. Haziran aynı çocukluğumuzun mayısı gibi değil mi? Ya eylül aynı ağustos, aralıkta ise ara ki kar yağsın. Ocak ortasını buluyor değil mi?

Bence takvimi üç-dört hafta kadar geriye almamız lazım. Nasıl saatleri güneşe göre ileri geri alıyoruz. Takvimin de yeniden bir düzenlenmeye ihtiyacı var.

Kuzey yarım kürede temmuz, ağustos ve eylül ayları tropik bölgelerde fırtına aylarıdır. Bu aylar da ağustos, eylül ve ekime doğru kayıyor. Biliyorsunuz Akdeniz’de yeni bir fırtına oluşmaya başladı, “Medicane” diyorlar. Eylül sonlarına doğru oluşmaya başladı. Hurricane’lerin de (kasırga) oluşum nedeni deniz suyu sıcaklığının çok yükselmesidir. Bu sıcaklık ile oluşan hareketsizlik birleşince kendi içinde bir girdap oluşturuyor. Girdap, Türkçesi burgaç; bir su veya hava akıntısının dönerek yaptığı çevrinti.

Bu hava sistemi önünde, deniz üzerinde bir kara parçası, yükselti bulana kadar serbestçe yol alır. Son zamanlarda Akdeniz’de Malta ile Sicilya, İyon Denizi, Libya arasındaki genişçe deniz bölgesinde bunu görmeye başladık. Tabii küresel ısınma ve bunun sonucu denizlerin de fazlaca ısınması ana nedeni.

Fırtınada ne yapmalı?

Bu sene eylül ortalarında oluşan son sistem, bizde özellikle sosyal medyada denizciler arasında uzun tartışmalar yarattı. Aslında kasırga yani hurricane en tedbir alınabilecek doğal afet, ne depreme benziyor ne sele ne de yangına. Deprem bir anda habersizce, sinsice gelebiliyor. Kasırganın ise oluşumunu ve rotasını artık gelişmiş meteorolojik aygıtlar ile dört-beş gün önceden bilebiliyoruz. Buna göre tedbirlerimizi alabiliyoruz. Teknelerimizi buna hazırlamak için zamanımız oluyor.

Öncelikle teknelerin hareketli olması yüzünden, bu zamanda kasırganın vuracağı yerlerden kaçması, güvenli sulara gitmesi en kolay yöntem. Eğer bunu yapamıyorsak acaba marinada mı, yoksa sağlam demirler atılmış olarak çok korunaklı koylarda mı kasırgayı karşılayalım?

Bence marinalarda tekneler o kadar sıkış tepiş yan yana duruyor ki bu hava olayında birbirinden bağımsız yatacak direkler yanındaki teknelere zarar verecektir. Hele başka teknelerden uçacak hareketli parçaların, sizin teknenize zarar vermesi de mümkün. Bazı marinaların yanlış ponton sabitlemesi veya eskimiş yüzen pontonların kırılması gibi olasılıklar hep bize nerede kalabalık oradan uzak dur dedirtiyor.

Dünyanın tropik bölgelerinde “hurricane hole” denen kasırga geçirilebilecek korunaklı koyları vardır. Mesela bizdeki Gökova Körfezi’nde Okluk veya İngiliz limanı gibi yerler. Her havaya kapalı, uygun derinliklere demir atılabilecek, dibi iyi demir tutan, dalganın da kolayca yükselemeyeceği tip korunaklı koylarda çift demiri en uzun şekilde atarak kalmak daha uygun olur. Karayiplerde “Mangrov” denen, denizde yetişen çalı ağaçların arasına demir atıp ayrıca o ağaçlardan alınan koltuk halatları ile tekneler sabitlenir.

Aslında Medicane denen fırtınanın bizim kıyılara gelene kadar Ege ve İyon denizlerinde adalara ve Mora Yarımadası’na toslayarak, gücünün düşmesi, rotasının değişerek gücünü kaybetmesi son olanlarda görüldüğü gibi en beklenen sonuç oluyor. Yunanistan’ın batı kıyıları ise bu şansa sahip değil maalesef.

En son uyarımız, doğayı kategorize etmemek, onu küçümsememek. Her zaman kazanan doğa olacaktır. Biz sadece doğaya uyum sağlamaya çalışmalı ve onun önünden çekilmeliyiz.

7 denizlerde sağlık ve selametle kalın.