İki rekor...


Türkiye Turu Rekoru/Challenge4SEAS projesinin ikinci kademesinin sonununda ekip arkadaşım Sevda Ersezer’le 11 gün 20 saat 23 dakika 00 saniyelik yeni rekora sahibi olduk.

Yazı: Tolga Pamir

Hatırlatmak için; 2021 yılında solo/tek başına klasmanında 16 gün 16 saat 27 dakika 31 saniyelik zamanlama tarafımdan, peşinden 2022 Mayıs ayında duo/iki kişilik ekiple 13 gün 15 saat 2 dakika 58 saniyelik zamanlama Gökova kardeşler tarafından gerçekleştirilerek iki rekor federasyonumuzca tescil edildi. Projenin başında kendime bir hedef koymuştum. Bu parkuru teknemle 12 günün altında tamamlayabileceğimden emindim. Solo deneme sırasında hava koşulları ne yazık ki bu zamanlamayı tutturmama imkan tanımamıştı. Bu sene projeyi yapılandırırken bu zamanlamayı göz ardı etmeyerek tüm hazırlık döneminde kendimi ve Sevda’yı motive etmeye çalıştım. Ancak iki kişi olduğunuzda kendi limitlerinizden farklı bir parametrenin daha olduğu gerçeğini de kabul ediyorsunuz, orası kesin. Endişelerim var mıydı derseniz, tabii ki vardı... Sevda’nın bu denli uzun açık deniz tecrübesi yoktu. Hazırlık sürecinde elimden geldiğince bizi bekleyen koşulları gerçeğe yakın haliyle tecrübe etmeye ve eksikleri tamamlamaya yönelik paylaşımlarda bulunarak hedefe odaklanmaya çalıştık. Sevda’nın da bu süreçteki kişisel katılımı, projeye inancı ve gösterdiği çaba için tekrar teşekkür etmek istiyorum. Size de biraz ortamı tasvir etmeye çalışayım…

Fotoğraf: Abdülmelik Öcal

 

Hopa’ya vardığımızda teknenin her türlü hazırlığını tamamlamak için önümüzde birkaç gün vardı. Geçen sene yaşadığım hava durumunun tekrarı, bu rekoru gerçekleştirmemize engel olabilirdi. Gün ve gün bize eşlik eden meteorolog Christian Dumard ile dört denizimizi değerlendiriyorduk. Konserve tipi tüm alışverişi, suları tekneye yerleştirdik. Her ne kadar 12 gün hedeflesek de 15 günlük (150 litre) su yüklemesi yaptık. Herhangi bir teknik sıkıntı sebebiyle zamanlamada gecikme olursa, rekor girişiminden geri çekilmeyi engellemek önceliğimizdi. Bu bekleme sürecinde, hızlı start almamız gerekirse sadece taze meyve ve yiyecek alışverişini yapmak kaldı. Balon yelkenleri elledik (kullanıma/basmaya hazır hale getirdik). Yelkenler hazırlandı. Rekorun anayasasına göre starttan 72 saat önce net bir saati TYF’ye bildirmiş olmalıydık. Bu da geçerli sayabileceğimiz dört günlük hava tahmininin doğru koşulları sunduğuna emin olmamızı gerektiriyordu. 6-10 Haziran tarihleri arası Karadeniz ilk zorlu etap için uygun koşulların sinyallerini veriyordu. Ancak hâlen Avrupa ve Amerika sistemli raporlar çelişkili değerlendirme yapıyordu. 9 Haziran uygun bir zaman olmasına rağmen öğleden sonra yeterli hava olmaması, 10’unda çıkarsak da Sinop Burnu’nda kafadan sert diyebileceğimiz batılı havayla zaman kaybına sebebiyet verebilecek gibiydi. Sonrasında ise Karadeniz’de yükselen hava sıcaklığı ve rutubetle belirsizlik daha da artabilirdi. Sonunda 10 Haziran’da start alma kararını verdik.

10 Haziran sabahı Türkiye Yelken Federasyonu tarafından görevlendirilen hakem Sayın Zeynep Özkan eşliğinde Türkiye Turu Rekoru talimatında yer alan tüm zorunlu güvenlik malzemelerinin kontrolünü gerçekleştirdik. Teknede can salı, yangın tüpü, ilk yardım bidonu gibi mühürlenmesi gereken malzemelerin mühürlerini taktıktan sonra 11:45 gibi rüzgârı beklemeye başladık. Öğleden sonra yavaş yavaş koya yerleşen kuzey-kuzeydoğulu rüzgâr eşliğinde balonla saat 13:27:00’da startımızı aldık. 8-12 knot arasında esen rüzgâr eşliğinde batı-kuzeybatılı bir rota ile parkurumuza başladık. Doğu Karadeniz’de gözlemlediğim kadarıyla gece 01-04 arasında rüzgâr yön değişikliğini gerçekleştirerek gücünü kaybediyor, sonrasında tekrar yeni sektörden tazeliyordu. Her ne kadar termik yapıda olsa da kıyıdan 3-5 deniz mili (dm), 10 dm ve 30 dm uzaklıktaki üç farklı bant aralığında sistemin değişiklikler gösterdiğini izlemek çok kolaydı. Özellikle barometrede bu değişikliği izledik. Neredeyse tüm Doğu Karadeniz’i balon seyriyle tamamladık.

Sinop Burnu’na yaklaştığımızda karayelden esen hava, artık batılı kıyı şeridi hattını takip eder şeklini almış ve sabah saatlerinde sertleşmeye başlamıştı. Sinop şehrinin içerisine olabildiğince girerek İnce Burun Feneri’ne kadar alanı kısaltarak orsa seyrinde ilk kapıya doğru tramolarla çıkmamız gerekecekti. Ön yelken değişikliğimizi yaptık. Ana yelkene ilk camadanı vurarak kısa aralıklı ve 2-3 metre aralığındaki dalgalar eşliğinde tırmanmaya başladık. Ana yelkene ikinci camadanı yerleştirmemiştik. Raporlar havanın bu denli yükseleceğini göstermiyordu. Sağanaklarda 38-39 knot biraz işimizi zorlaştırmaya başlamıştı. Gerçi 8-10 deniz millik bir alan olmasına rağmen sekiz saat kadar hırçın bir denizle boğuştuk. Bu arada çok doğru beslenebildiğimizi veya dinlenebildiğimizi söyleyemem. Tekne üzerinde ve içinde kuru yer kalmadı. İlk kapıyı iki gün 23 saat 48 dakika 05 saniyede geçerek, duo/çifte sınıfında rekorun sahibi Gökova kardeşlere göre 21 saatlik bir avantajla tamamladık. Parkurun ilk etabında bu avantajı sağlamış olmak motive ediciydi.

Fotoğraf: Abdülmelik Öcal

 

Kuzeydoğulu hava, yüksek kıyı şeridinin etkisiyle İnce Burun ile Bartın arasında Atlantik’teki doldrum’ları andıran bir ölü bölge oluşturuyordu. Kuzeye tırmanıp bu alanın üzerinden geçmemiz ve sonrasında sinoptik diyeceğimiz gerçek kuzeydoğu yönlü rüzgârı kullanarak boğaz girişine doğru bir rota tutturmamız gerekecekti. Neredeyse 60 deniz mili kıyıdan uzaklaşmamız yeterli olabilirdi. Ancak Fransızların dediği gibi 45 deniz mili gibi bir mesafede peyniri kesmeye başlayarak batılı hedefe doğru yol almaya başladık. Barometrede her iniş çıkış 15 ila 30o arasında yön değişikliğinin habercisiydi. Tahminen tam bandın üzerindeydik. Öncesinde batılı esen bir hava yavaş yavaş saatin tersi yönünde dönmeye başlamıştı. Deniz arkasındaki kuzeydoğulu dalganın izlerini taşıdığı için simetrik balonu taşımak pek kolay olmayacaktı. Rüzgâr yönünü 350o indirdiği an asimetrik balonu basarak İstanbul Boğazı’na doğrudan bir rota çizmeye başladık. Öğleye doğru Kefken açıklarında iken belki simetrik balona geçmemiz doğru olurdu. Ancak Sinop Burnu’nda ve sonrasında kuzeye tırmanırken önceki gün yediğimiz dayak doğrultusunda belki tembellik ettik diyebilirim. Ertesi gün sabaha karşı İstanbul Boğazı açıklarına gelmiştik. Hava kalmıştı. Burada sabah ölü dalga eşliğinde biraz zaman kaybetmemize rağmen sabah 06:47’de boğaz kapısına giriş yaptık. Halen Gökova kardeşlere karşı 20 saat 55 dakikalık bir avantaja sahiptik.

Her ne kadar İstanbul Boğazı’nda çok esmese de hareketli gemi trafiğine çapariz vermemek için dikkatli bir seyirle geçişi tamamladık. Marmara’ya çıktığımızda tekrar kuzeydoğulu 18-24 knot aralığında esen bir rüzgâr eşliğinde Çanakkale’ye doğru seyrimize devam ettik. Hem Sevda hem de ben bu düz ve sabit hava eşliğinde dinlenme imkanı bulduk. Neredeyse 24 saatlik bir zaman avantajımız vardı. Ege’de de çok gerginlik yaşamayacaktık. Ancak Çanakkale Boğazı içerisinde hava iyice kaldı. Çanakkale’den çıktığımızda parkurun Marmara etabında yaklaşık iki saatlik bir kaybımız olmuştu.

Bozcaada ile Midilli arasından geçerek geçen sene izlediğim rotaya benzer bir rotada yolumuza devam ettik. Ertesi gün Ege’deki fırtına anonsu her ne kadar tedirgin etse de Akdeniz’de bize rüzgârsız kalmayacağımızın sinyallerini veriyordu. Gece arkamızda, Kuzey Ege’de şimşekler çakıyordu. Ancak beklediğimizden daha yavaş ilerlediği kesindi. Sabah saatlerinde Fourni’yi geçerken boğaz yine sert eserek bizi hızlı bir şekilde dışarı püskürttü. Sonrasında devamı olmayan hava ve ölü dalga yorucuydu. Bodrum açıklarına geldiğimizde tam güneş batışı saatiydi. Kos Adası ile Turgutreis arasında yaklaşık iki saat kaybettik. Ancak Kos’un kuzeyine yaslanarak gece termik rüzgârı eşliğinde aynı kontrada yön bile değiştirmeden Knidos Burnu’na doğru dönmüş olduk. Hava raporlarından incelediğimiz kadarıyla Rodos-Datça arası pek rüzgâr vermiyordu. Yaklaşık 12-16 saatlik bir kaybımız olabilirdi. Stratejik bir karar vermemiz gerektiğinin sinyalleri yanmıştı. Knidos kapısını geceyarısı gibi geçtiğimizde Gökova kardeşlerle aramızdaki fark 17 saat 23 dakikaya inmişti.

Ya Akdeniz’de rekoru kırabilecek ya da ucu ucuna tamlayacaktık. Rodos’un güneyinden geçmek gibi bir alternatif vardı. Bu, hafif rüzgârla yolu 40-45 deniz mili uzatsa da Kıbrıs’a kadar sabit ve 20-25 knot civarı bir rüzgârla yatırdığımızdan fazlasını almak mümkündü. Antalya Körfezi’nin belirsizliğine de belki alternatif olabilirdi. Ye hep ya hiç diyerek bu yatırımı yapma kararı aldık. Rodos’un batısındaki ölü dalgalı rüzgârsız süreçte bumba direk bağlantımızın kopması sonucu yarım yamalak da olsa bir çözüm üretmiştik ama ne kadar dayanacağını henüz kestiremiyordum. Üstelik yerinden çıkarken tüm makara sistemi de sökülmüştü. Sürekli tek camadanla ana yelkeni tutmak durumundaydık. Çünkü alt yakayı alma imkanımız başka türlü mümkün olmayacaktı. Her kavançada gözümüz, yaptığımız bağlantının üzerindeydi. Antalya Körfezi’ndeki alçak basınç sistemi kendi etrafında olduğu yerde döner şekildeydi. Rodos’un altına indiğimizde ne yazık ki hava raporunu alma imkanımız yoktu. Gözümüz sürekli barometredeydi. Barometre 1006 hizalarına geldiğinde rüzgârın gücü zayıflıyordu. Kavança için en doğru zaman olduğuna inanarak Kıbrıs’ın batı yakasını izleyen bir rotaya döndük. Ardından aynısını Antalya Körfezi’nde de gerçekleştirerek sürekli bir rüzgâra sahip olduk. Akşamına Kıbrıs ve Türkiye arasındaki fırtına anonsu da biraz endişelendiriciydi. Son düzlükte teknik bir problem rekoru imkansızlaştırabilirdi. Kıbrıs Kanalı’nda ayağımız frende yolumuza devam ettik. Adanın kuzey hattı nispeten daha sakindi. Sert denizde kavança adedini de azaltmayı hedefliyorduk. Kıbrıs’ın kuzeydoğusundaki Zafer Kayalıkları kapısını geçtiğimizde bölgedeki dalga boyu 2,5-3 metre civarlarındaydı. Kapıyı geçtiğimizde fark 1 gün 11 saatti. Rodos’ta aldığımız stratejik karar bize 24 saate yakın avantajı da yanında getirmişti.

Gökova kardeşlerin önündeydik. Önümüzdeki asıl hedef, rekor parkurunu 12 gün zarfında bitirmekti. İskenderun Limanı önünde havasız kalacağımızı da düşünürsek çok fazla zamanımız yoktu. Kıbrıs İskenderun Körfezi arasındaki hattın daha sancağında kalarak yolumuzu devam ettirmemiz gerekiyordu. Hattın kuzeyinde havanın daha az olacağını biliyorduk. Körfez girişinde hem denizin hem de rüzgârın sertleşmesi mümkündü. Sabah erken saatlerde Körfez’e girdik. Her ne kadar 10 deniz milinin altında bir mesafe kalsa da rüzgâr tamamen arkamıza dönmüş, gücünü kaybetmiş ve yanında ölü dalgayla işi zorlaştırmak istiyordu sanki. Her seferinde böyle olurdu zaten. Son miller geçmek bilmese de artık parkurun sonuna gelmiştik. Gökova kardeşlerin önünde bitireceğimiz kesindi. Pekiyi kendi hedefimizi gerçekleştirebilecek miydik? Limanı görüyorduk ama neredeyse tam aksi yöne giden hafif bir rüzgâr vardı. 30-45 dakikalık bir bekleme sürecinden sonra 10-12 knot’lar arasında kuzeyli bir rüzgârla tekrar balonu bastık. Ve ikinci kavançada finiş hattının önündeydik. 22 Haziran 2022 saat 09:50:00’da Türkiye Yelken Federasyonu’nun görevlendirdiği hakemimizin düdüğüyle finiş hattını geçtik. Hem rekor zamanlamasını yenilemiş hem de hedeflediğimiz 12 günün altında parkuru tamamlamış olduk. Hakemimizin mühür ve kontrolleri sonrasında duo/ikili sınıfında yeni Türkiye Turu Rekoru 11 gün 20 saat 23 dakika 00 olarak tescillenmiş oldu.

Sevda da ben de yaptığımız işten çok memnunduk. İkimiz de son akşam uyumamamıza rağmen sanki dipdiriydik. Limanın ucunda eşim Stephanie’yi de görünce nerdeyse son bir aylık ayrılık sona ermişti. Projenin belgeselini hazırlayan Abdülmelik’in yüzündeki gülüşten ona mahçup olmadığımızı da hissettiren bir duygu oluştu içimde. Atilla Gökova limana yanaştığımızda elinde rekorun kupasıyla bizi karşıladı. Açık deniz ruhunu taşıyan çok kıymetli bir jestti bizim için. Hedefi tutturmuştuk. Daha yazsak belki sayfalar sürecek bir hikaye. Kararlılık, çalışma, dayanıklılık, eşitlik, doğa ve çevre, denizlerimiz, başarı, denizciliğimiz ve yelkenciliğimiz, hayaller… 

Bu projede bize eşlik eden tüm dostlar, markalar, partnerlerimiz, federasyonumuz, kıyı emniyeti, sahil güvenlik, hakemlerimiz, siz projeyi ilgiyle izleyen ve mesajlarıyla bizi motive eden deniz sevdalıları; hepinize teşekkürler!

Yelken yapalım, yelkenle büyütelim.