Ersun Hoca’nın gizli aşkı


Ersun Yanal'ın büyük tutkusu: deniz aşkı

Yazı: Turgay Noyan

Naviga'nın Nisan 2014 sayısında yayınlanmıştır.

Yeni Asır gazetesinde tam 30 yıl çalışıp uzun yıllar spor yazarlığı da yaptığım için Ege’nin yetiştirdiği değerleri çok iyi tanırım. Elbette Ersun Yanal’ı da… Ancak onun deniz aşkını çok sonradan öğrendim. Üstelik Bodrum Akyarlar’da tekne komşusu olduktan sonra… Ersun Hoca ile Samandıra’da bir antrenman sonrası buluştuk. Onca yoğun naviga 065 iş temposu arasında konu deniz olunca sağolsun Naviga’ya uzun bir zaman ayırdı. Bu arada Yanal’ın bir başka yönünü, fotoğraf ustalığını da keşfettik. Doğrusu, Ersun Hoca’nın 10 parmağında 10 marifet var.

Kamuoyu sizi futbol kariyerinizle tanıyor. Sporun başka dalları ile ne kadar ilgilisiniz?

Evet insanlar beni futbolla tanıdı ama ben sadece futbolla ilgisi olan biri değilim. Hayatını spora adamış bir insan olarak tam bir spor adamıyım diyebilirim. Basket, futbol, voleybol, hentbol, atletizm… Bunların hepsini yaptım. Eğitimim de spor üzerine. Spor akademisi mezunuyum…

Sıralamanıza nedense yüzmeyi koymadınız.

Evet bakın onu kasıtlı koymadım. Çünkü spor akademisine başladığımda yüzme bilmiyordum.

Şaka yapıyorsunuz...

Gerçekten, şaka yapmıyorum. Hatta ilk zamanlarda akademide benim de aralarında olduğum yüzme bilmeyenlerle dalga geçer “Kaya balıkları şöyle ayrılsın bakalım” derlerdi. Fakat hemen bu eksiğimi gidermek için çalışmaya başladım. Öylesine ki, ‘futbol uzmanı’ olurken, yardımcı branş olarak da ‘yüzme’ ihtisas alanım oldu.

Tekne işine ne zaman bulaştınız?

Spor akademisine 1980 yılında girdim. 1985 yılında da mezun oldum. Okuduğum sırada kuzenimin eşi 12 metrelik yelkenli bir inşa ediyordu. Ben de ilgilenmeye başladım. Sonunda tekne bitti. Birlikte Karşıyaka’da bütün yaz boyunca yelken yapmaya başladık. Bu keyfimiz yıllar sürdü… ‘Onur’ yatı bizim ilk gözağrımız oldu…

Neredeyse 30 yılı aşkın bir süreç. Kendi teknenizi ne zaman aldınız?

İşlerimin yoğunluğu yüzünden kendi teknemi almam için aradan epeyi zaman geçmesi gerekti. Sonunda 2005 yılında ilk teknemi aldım. İçinde 420 beygir benzinli motoru olan, 9 metrelik bir Bayliner’dı ilk teknem. Adı da Jay’di…

Sıfır mı aldınız?

Hayır ikinci el bir tekneydi. Öyle olması da iyi oldu bir yerde. Bütün acemiliğimizi onda attık. Tekne Altınyunus’ta duruyordu. Yanımızda da Hayrettin diye bir tekne vardı. Tüm kahrımızı o çekti zavallı… Çünkü ona çarpa çarpa öğrendik her şeyi…

Denize çıktıkça tecrübeniz artmıştır.

Elbette… Denizde pek çok macera yaşadım. Sadece benimki ile değil, başka teknelerle de gezdik. Bir keresinde İzmir’den İstanbul’a kadar gittik. Yolda dümen, yakıt arızası oldu, hepsini kendim hallettim.

Yelkenli tekne düşünmediniz mi? Yelkenden vaz mı geçtiniz?

Vazgeçer miyim? Yelken bilgimi geliştirmek için ders de aldım. Kısacası yelkene bayılıyorum. Ama şimdi faal çalışma hayatım sürüyor. Gerçekten de çalışma tempom çok yüksek. Vaktim dar. Her şeyi süratle yapmam lazım. Bu nedenle de yelkeni finale saklıyorum. Emeklilikte inşallah. Tekrar tekne macerama dönersek 2008 yılında ABD’ye gittim. Miami Fort Lauderdale’den, Sea Ray marka 56 feetlik bir tekne aldım. Adı Happy Moon’du…

Enteresan, şimdiki teknenizin adı da aynı: Happy Moon. Özel bir nedeni var mı?

Var tabii… Türkçesi ‘mutlu (şen) ay’ anlamına geliyor. İlki tesadüftü ama çok sevdim. Bu nedenle şu anda kullandığım trawler’a da aynı adı verdim. Çünkü eşimin adı Şenay’dır…

Harika… Hanımefendi çok mutludur herhalde… Bu teknenizin özellikleri neler?

Sanırım. Kendisi de denizi çok seviyor. Son teknem bir trawler, Ocean Alexander 65… İçinde iki adet 680 beygir CAT motor var. 2002 model ama sıfır gibidir, yepyeni yani. Buna rağmen Bodrum’daki Ağanlar Tersanesi’nde bakıma alacağım. Baştan sona elden geçireceğim...

65 feet yani 20 metrenin üzerinde bir yat. İçinde hemen her şey vardır Ersun hocanın anne-babası Bahriye-Ural Yanal herhalde. Kaptanınız var mı?

Geniş, ferah ayrıca çok denizci bir teknedir. Bir ana, iki misafir kamarası var. Ayrıca bir de mürettebat kamarası. Kaptana gelince; ben teknemi kendim kullanırım. Bunu tek başına kullanıyorum. Yanaşırken filan yanımda biri olsun yeter. Her zaman başında duramadığım için bir gemicim var.

Denizde nelerden hoşlanıyorsunuz? Nerelere gitmeyi seviyorsunuz?

Ben en çok denizde seyri seviyorum. Bir yerden bir yere gitmeliyim yani. Öyle demirle tekneyi, sonra bir sezon aynı limanda yat, benim işim değil. Limanlara, koylara gelince, hepsi ama hepsi birbirinden güzel koylarımız var. Bir gün kısmet olursa emeklilikte inşallah, hepsini tek tek dolaşmak istiyorum… Şu anda bile teknenin tadını çıkartıyorum. Her yerde dostlarım, arkadaşlarım var. Örneğin Bozburun’a gidersem balıkçı Ramazan’la buluşuyorum. Onunla paragat atıyorum. Sonra birlikte toplayıp ayıklıyoruz. Sıra balıkları yemeye gelince; ailelerimizle birlikte oturup yiyoruz…

Okurlarımıza tavsiye edeceğiniz özel bir liman ismi verebilir misiniz?

Her birinin yeri ayrı. Mutlaka birini söyle diyorsanız Knidos diyebilirim. Benim için çok özel! Çünkü orada tarihle tabiat iç içe… Hâlâ bakir… Karaya çıkıp fenerin oradan gün batımını seyretmek bir başkadır. Akşamın uzayan gölgeleri tarihi kalıntılara vurdukça sanki o eski medeniyetin üstünü örter gibi olur.. Kim bilir neler yaşandı oralarda. Binlerce yıl ötesinde kocaman bir tiyatro. Çok etkileyici…

Tabiatı, denizi çok sevdiğiniz belli oluyor.

İyi bir doğacıyım diyebilirim. Çiçeklerin, köpeklerin, kuşların, kısacası tüm canlıların benimle aynı yaşam hakkına sahip olduklarına inanırım. Deniz ise tüm bunların en temiz yaşam kaynağıdır. Bu yüzden de saygı duyulması, temiz tutulması gerekir. Böyle bir şey nasıl sevilmez…