Dostluk kazanıyor


Kendi sınırlarını aşmak üzere yeni bir yola çıkan İngiliz yelkenci Jazz Turner ile röportajımız

17.06.2025
Güncelleme: 04.07.2025
 
Turner, Project Fear adını verdiği turu, 28 günün ardından 1 Temmuz'da tamamlayarak İngiltere ve İrlanda'nın çevresini tek başına, yardım almadan yelkenli tekneyle dolaşan ilk İngiliz engelli kadın yelkenci oldu. 
 
26 yaşındaki Turner, Project Fear turunu 27 feet uzunluğundaki teknesi ile gerçekleştiriyor
 
İngiliz yelkenci Jazz Turner, Project Fear adını verdiği tur için 27 feet'lik teknesi ile 2 Haziran'da Brighton'dan yola çıktı. 

 

Manş Denizi, İrlanda Denizi, Atlantik Okyanusu ve Kuzey Denizi'ni içeren rotada İrlanda, İskoçya ve İngiltere'nin doğusundan başladığı noktaya dönmeyi hedefleyen denizci, adalar etrafında 4-8 hafta boyunca 2000 deniz mili öngörüyor. Mücadele, kronik bir otoimmün hastalığı olan Hypermobile Ehlers Danlos Sendromlu sporcu için kendi sınırlarını daha da aşmak anlamına geliyor; başarıyla tamamlaması halinde tek başına ve hiç yardım almadan sürecek Birleşik Krallık ve İrlanda rotasını bitiren ilk engelli İngiliz kaptan olacak. Turner, korku anlamına gelen FEAR adını ise birkaç sebepten ötürü seçtiğini ve Forget Everything and Run (Her şeyi unut ve kaç) ya da Face Everything and Rise (Her şeyle yüzleş ve yüksel) anlamlarına geldiğini söylüyor. 
Jazz Turner'in günlük paylaşımları Instagram hesabı üzerinden, Project Fear seyri ise anlık olarak YB Races uygulamasından takip edilebilir. 
***
Dostluk kazanıyor
Bu yazı, Naviga'nın Mayıs 2024 sayısında yer almıştır
İngiliz yelkenci Jazz Turner, tesadüfen tanıştığı sporu 2024’te dünya şampiyonluğuyla taçlandırmak isterken dostu Phoebe ona eşlik ediyor. Bir rehber köpek olan Phoebe ile yelken yapmakla kalmayıp uluslararası etkinliklerde eğitimlere katılan Turner, nadir görülen sendromunun hayatı kısıtlamasına izin vermiyor ama aşması gereken başka engeller var. Yelkenin paralimpik oyunlarda yer almaması onu devlet desteğinden alıkoyuyor. Bununla birlikte hastalığının resmi olarak sınıflandırılamaması sporcunun önündeki asıl sorun. Yine de sıkı çalışma, biraz kararlılık, biraz inatla yapılamayacak hiçbir şey olmadığını vurgulayan Turner, bazen ilerlemek zor gelse de devam etmemiz gerektiğini, bizi yeni sulara davet ederek hatırlatıyor…
Yazı: Elif Dikmen
 
Fotoğraf: Eleanor Riley and The Kennel Club
 
Yelkenle nasıl tanıştınız? 
13 yaşındayken tatilde bir arkadaşımla beraberdim. Doğum gününde yelken yapması için bir hediye çeki vardı. O sırada Cornwall’daydık ve çok yağmurlu bir gündü. Rüzgâr çok esiyordu ve hava soğuktu. O da gitmek istemedi. Bu çek sadece o gün kullanılabiliyordu. Ben de onun yerine gittim ve o gün yelkene aşık oldum. Newhaven’da yerel bir yelken okulumuz var, Seaford Yelken Kulübü. Tam olarak oradaki rampanın tepesinde dikilmeye başladım. İnsanlar teknelerine girmeme izin verene kadar iskelenin etrafında dolanıp durarak onları rahatsız ediyordum. Ben koruyucu bir ailede büyüdüm ve diğer çocukların aksine ders ücretlerini karşılayamıyordum. Bir sene böyle sürdü, oradaki ekiplerle çalıştım. 14 yaşında da bir topper ile ilk yarışıma katıldım. Bölgesel bir şampiyonaydı ve yat kulübünden ödünç aldığım bir tekneyle, iyi yelkenlileri olan bir sürü insanın gerisinde kaldım fakat yarışı da bırakmadım ve en iyisi için uğraştım. Sonuçta 13. sırada ve ilk kadın olarak tamamlayıp kadroya dahil oldum. Aslında yarışa katılacak yeterliliğim yoktu ama bu benim için bir ilk olacaktı. 
 
16 yaşında da kendi teknenizi yapmışsınız… 
Topper’dan sonra, 4.7 laser’e geçtim ki aslında maddi olarak bunu da karşılayamıyordum. Bizim kulüpte çok sayıda ‘fireball’ denen ahşap teknelerden vardır. Ben de ilkini 15 yaşına gelmeden almıştım. Temelde hurda diyebileceğimiz, batmış ve tamamen ahşap teknelerdi. Ben de insanlara “Nasıl tamir edebilirim?” diye sormaya başladım ve 16 yaşında da kendi teknemi yapmaya karar verdim. Bu da bir sene sürdü fakat o günden beri başka tekne inşa etmedim. Çünkü büyük alanlar bulmak gerekiyor.
 
Tekne ve motor bakımları da yapıyorsunuz sanırım?
Kullandığım teknelerde tamirat ve bakım gibi bütün işleri kendim yapıyorum, evet. Koruyucu ailemdeki babam da yelken kulübünde lostromo olarak çalışıyordu. Ben de sürat teknelerinin motor bakımlarını öğrenmek istedim. Bir kış boyunca arabasının motoruyla nasıl ilgilendiğini izleyerek öğrenip teknelerde uygulamaya başladım. 
 
 
Hypermobile Ehlers-Danlos Sendromu’ndan bahsedebilir misiniz?
Ben 1998 doğumluyum. Bu esasen otoimmün hastalığı. Vücut kolajen üretmiyor. Eklem yerlerim birbirinden ayrılıyor. Gün içinde çok defa bunu yaşıyorum. Örneğin ayak bileklerim ağırlık taşıyamıyor. Bu çıkıklar, ayak bileği kemiğimin   %60’ından fazlasının kırılmasına sebep olduğu için tekerlekli sandalye kullanıyorum. Bu, aşama aşama ilerleyen bir rahatsızlık. Başta kendini hissettirmiyor. 18 yaşına kadar da beni etkilemiş değildi. Kısacası, yüküm arttıkça bedenim dayanamadı ve o noktada her şey ters gitmeye başladı. Bu hastalık sonuçta iç organları da etkilemeye başlıyor ve şu an akciğer ve kalp yetmezliğim, tam bağırsak felcim var. Mesanem ve bağırsaklarım çalışmıyor. Bedenimi işlevsel kılan çeşitli tıbbi prosedürler ve tüplerle yaşıyorum. 
Bu progresif bir rahatsızlık olduğu için daha kısa bir yaşam öngörülüyor. Palyatif yani hafifletici bakım görüyorum. Elbette hayatın ne kadar uzun olacağını bilemeyiz ama yapabildiğimizin en iyisi yaparak denemeye devam ederiz… Ben de para atlet olarak uluslararası yarışlarda yer alıyorum ama ender görülen bir rahatsızlık olduğu için de aslında sınıflandırılamıyor ve henüz paralimpik komite tarafından tanınmış değil. Yani teknik olarak para atlet olarak değil, kapsayıcı kategoride yarışıyorum. Teknedeki bir kişinin sınıflandırılabilir tanıya sahip olması yeterli. Bilinmeyen bir rahatsızlık olduğu için zaten tam anlaşılamıyor ki bu da hayatı zorlaştıran bir başka etmen. 
 
Yelkenin paralimpik oyunlardan çıkarılması hakkında neler söylersiniz?
2016, paralimpik oyunlardaki son seneydi ve bu konu hakkında çok bölünmüş durumdayım. Yelken sporunun güzelliğini ve çok geniş engel grupları için de mümkün olabileceğini gösterebilmek adına burada yer almayı çok isterdim. Çünkü engeli ne olursa olsun, kesinlikle herkes yelken yapabilir. Öte yandan paralimpik oyunlar yapılıyor olsaydı ben aslında yarışamayacaktım. O yüzden öncelikle, diğerlerinde olduğu gibi rahatsızlığımın tanınmasını isterdim. 
Branşın tanıtılmasını seviyorum, böylece daha fazla insana ulaşacaktır ama aynı zamanda bunun uzun zamandır emek harcadığımız birçok şeyi bozacağından da endişeleniyorum. Özellikle bir yelkenli teknenin olimpik ya da paralimpik bir spor haline gelmesiyle fiyatlar ve maliyetler de artma eğilimi gösteriyor. Bu durum, daha düşük bütçeli veya maddi gücü yetersiz kişiler için tekneyi iyice ulaşılmaz hale getirebilir. 
 
Akademik yaşamınız nasıl ilerliyor?
2023’ün eylül ayında mekanik mühendisliğinden mezun oldum ama rahatsızlığım yüzünden tam zamanlı bir işim yok. Ben de kamusal konuşmalar, yelken eğitmenliği ve tamir işleri yapıyorum. Bir yandan da sanatsal çizimlerimden ek gelir sağlıyorum.  
 
 
İngiltere, engelli sporcular için neler yapıyor?
Hiçbir şey… Ben ve hayat arkadaşım bağımsız olarak yelken yapıyoruz. Eğer benim rahatsızlığım tanınsaydı, Birleşik Krallık’taki yelken yönetim organı olan RYA (Kraliyet Yatçılık Birliği) tarafından sağlanan destek ve fonlardan bir ölçüde yararlanabilirdim. Şimdiyse kapsayıcı kategoride yarıştığımız için RYA’dan çok düşük bir destek alabiliyoruz. Çünkü onların da belli bir bütçeleri var. Ama İngiltere, paralimpik bir spor olmadığı için doğrudan bir destek sağlamıyor. 
 
Hayalleriniz arasında dünya turu olduğunu da söylüyorsunuz…
Dünya şampiyonu olmayı çok isterim elbette. Geçen sene gümüş madalya kazandık hatta. Bu yıl da altın madalyayı istiyoruz. Yelkenle dünya turunu ise en büyük hedeflerden biri olarak görürdüm ve hep dünyayı yelkenle gezmek istemiştim ama ne yazık ki benim durumumda bu artık mümkün görünmüyor… Yine de arka planda bir hayal olarak devam ediyor, umarım bir gün benim durumumda olan ve bu kadar ciddi şekilde etkilenmeyen biri bu mücadeleyi üstlenir… İnsanın her zaman bir hayali ve uğruna çabalayacağı bir şey bulunuyor. 
 
Pekiyi, Phoebe hayatınıza nasıl girdi? 
Phoebe benim asistan köpeğim. Temelde tıbbi önlem alıyor; bayılacağımı ya da atak geçireceğimi hissediyor. Bana 20 dakikalık uyarılar veriyor ve birlikte yelkene çıkıyoruz. Kıyıya dönmem ya da bayılacaksam bir şeye tutunmam için uyarıyor ki sonradan toparlanıp yarışmaya ya da yelkene devam edebileyim. Aynı zamanda bir rehber köpek.
Ayrıca çoraplarımı kaçırmaya, ayakkabılarımı falan kapmaya bayılıyor. O yüzden benim çoraplarım hep farklı renktedir. Ama harika bir köpek. Tipik retriever. Amaçsızca dolanmayı da çok seviyor. Çok da arsız ve bağımsız. Kesinlikle kendine has bir karaktere sahip. Şu an beş yaşında. Bana bir yaşındayken geldi. Aslında kurtarma köpeğiydi. İki yıldan uzun bir süre önce tamamen kalifiye oldu ve bana yardımcı oluyor. Umarım daha uzun yıllar birlikte oluruz. Biraz da tembeldir aslında, uyumayı çok sever. Bugün (9 Nisan) ormanda dağ bisikleti yapmaya gideceğiz. Onun için şu an enerji topluyor diyelim. 
 
Yelken dışında farklı sporlar da yapıyorsunuz…
Hareketi ve kendimi meşgul etmeyi seviyorum. O yüzden mümkün olan hemen her sporu yapıyorum. Planör, yamaç paraşütü başlıcaları ama en sevdiğim, Phoebe ile yaptığımız dağ bisikleti. Ormanda yokuş aşağı iniyoruz ki bu öğleden sonra yapmayı planladığımız şey de bu; çamur içinde kalıp kaos çıkaracağız. Tırmanış, yüzme, paddle board... Hemen her şey… Ata binmeyi çok seviyorum. Binicilik yaparak büyüdüm. Benim için kırsal hayatı keşfe çıkabildiğim çok keyifli bir seçenekti ama tekerlekli sandalyemle bunu yapamazdım. 
Ve tabii çok da çizim yapıyorum. Nasıl desem, kafam hiç susmaz. Ben de onu meşgul tutmaya çalışıyorum. Çizim yapmayı da bedenimi dinlendirirken aklımı oyaladığı için seviyorum.
 
 
Sıradaki hedefiniz nedir? 
Ağustosta RS Dünya Şampiyonası var. Bu bizim için paralimpik oyunların eşdeğeri sayılabilecek bir organizasyon. Bu sene için temel hedefim burada altın madalya kazanmak. Mayıs sonunda İsviçre’ye gideceğiz; bu, sıradaki büyük uluslararası etkinliğimiz. Çok sayıda eğitimde koçluk yapacağım. Ardından Norveç’te RS girişim sınıfına kadınların katılımını artırmak için düzenlenen ücretsiz bir kadın koçluk kliniğinde yer alacağız. Bu yıl ilk kez Jazz Turner Kadın Kliniği adını verdiğimiz bir klinik olacak. RS girişiminde ücretsiz eğitim almak isteyen ve kendini engelli olarak tanımlayan herkes için düzenlenecek; orada baş antrenörlük yapacağım. O da bir ay içinde gerçekleşecek. Erişimi sağlamak ve sınıftaki kadın sayısını artırmak konusunda gerçekten çok istekliyiz. Hedefimiz eşit sayıda katılımcıya ulaşmak. Buna öncülük ederek daha çok yelkenciye erişmeyi amaçlıyoruz. Ama bu yarışçılıktan çok, kadınları spora çekebilmek şeklinde olacak. Bu girişimin en iyi yanı da zaten kullanılan teknelerin eşitlikçi yapıda olması. Engeli, yaşı, cinsiyeti vs. ne olursa olsun yan yana oturup kontrolün birlikte sağlanacağı bir ortam yaratılacak.Yani kabiliyetin bedende değil akılda olduğu fikrine itibar ediyoruz. Bu fikri yaymak ve gösterebilmek istiyoruz; kadınlar sadece erkeklerin yanında yarışmak zorunda değil, genellikle daha da iyi iş çıkarıyoruz. 
 
Yelkene gönül verenlere tavsiyeniz ne olur?
Bu soru beni hep zorlamıştır; ne diyeceğimi bilemem ama her şeyin mümkün olduğunu söyleyebilirim size. Sadece kalıpların dışına çıkıp hayatı farklı açılardan görmeye çalışabilirsiniz. Benim için bu, birlikte yelken yaptığımız rehber bir köpek ve özel bir ekipmanla ormanda dağ bisikleti yapabilmek… Sadece sıkı çalışma, biraz kararlılık ve biraz inatla gerçekten her şeyi başarabileceğinizi söyleyebilirim. Ben de başlangıçta bu noktada olup bunları yapabileceğimi hiç düşünmemiştim. Yani her şey mümkün; anın tadını çıkarın, yapabiliyorken hayatı yaşayın çünkü ne kadar süreceğini hiç bilemezsiniz… Bazen ilerlemek zor gelebilir ama sanırım hepsinin temelinde bu saydıklarım var…