Balıklar ‘dar Boğaz’da


22 Nisan Dünya Günü'nde; Şubat 2022 sayısında WWF Türkiye'nin bilinçsizce yapılan kıyı ve gırgır balıkçılığının sonuçlarını ele aldığı yazıyı hatırlayalım.

Türk Boğazlar Sistemi içinde yer alan İstanbul Boğazı, dünyada tek olan özgün bir sistem.  Burası Akdeniz ile Karadeniz arasında göç eden türler açısından biyolojik koridor niteliğinde. Aynı zamanda önemli bir genetik havuz olarak barındırdığı biyolojik varlıklar nedeniyle koruma tedbirlerinin acil uygulanması gereken denizel alanlarımızın başında geliyor.

YAZI: Ayşe Oruç WWF-Türkİye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) Denİz ve Yaban Hayat Programları Müdürü

Fotoğraf: Tolga Ünsün, WWF-Türkiye

Bu yazı Naviga'nın Şubat 2022 sayısında yayınlanmıştır.

 

Marmara Denizi, eşsiz doğal değerleriyle birlikte aynı zamanda balıkçılık açısından da yoğun kullanılan bir denizimiz. Marmara Denizi, Karadeniz, Ege ve Akdeniz’e nazaran daha küçük bir alana sahip olmasına rağmen 1970’lerden bu yana balıkçılık açısından önem kazandı. Marmara’da kıyı balıkçılığı da dediğimiz küçük ölçekli balıkçılık ve mevsimsel balık göçlerinin de esas alındığı ve pelajik balıkların avlandığı gırgır balıkçılığı olmak üzere iki tür yoğun görülüyor. Palamut, istavrit, kolyoz, lüfer, sardalya, hamsi gibi pelajik balıkların Ege ile Karadeniz arasındaki çift taraflı mevsimsel göçleri sırasında Marmara Denizi’nde balıkçılık faaliyetleri yoğunlaşıyor. 1990’lı yılların sonlarından beri bilim insanları tarafından Marmara Denizi’nde av gücünün yüksek oluşu ve sınırlandırılması gerekliliği dile getiriliyor. TÜİK verilerinin değerlendirilmesi ve bilimsel araştırmaların sonuçları, Marmara Denizi’nin taşıma kapasitesinin üzerinde avcılık yapıldığını gösteriyor. Diğer denizlerimizde olduğu gibi Marmara Denizi için de iyi planlanmış bir kaynak yönetimi stratejimiz henüz yok. Avcılık kurallarının ihlal edilmesinin önüne geçme çabaları da henüz etkili olmuş değil.

Marmara Denizi’nin balıkçılık açısından bilim insanları tarafından yapılan değerlendirmesinde 1970’lere kadar Marmara’da küçük ölçekli balıkçılığın hakim olduğu görülüyor. 1971 yılında yayınlanan ilk Su Ürünleri Kanunu ile balıkçılık teşviklerinin artmasına rağmen Marmara’daki balıkçı filosunda artış hızının yavaş olduğu görülüyor. 1980-90 arası balıkçılık teşviklerinin de desteğiyle 25 metre ve daha büyük boydaki teknelerin Marmara'da görülmeye başladığı yıllar olarak kayıtlarda yer alıyor. 1990-2000 yılları arasında Türkiye denizlerinde balık stoklarının çöktüğü belirleniyor. Bu dönemde filodaki tekne sayısı artış hızı negatif.

2000 sonrasında filonun azaltılması için karar vericilerin tedbir almaya başladıkları dönem olmasına rağmen balıkçı filosuna yeni teknelerin girdiği görülüyor. Marmara Denizi’nde yasa dışı trol avcılığı ile mücadelenin artışıyla Marmara balıkçılarının pelajik balıkların avcılığına yöneldiği kaydedilmiş. Marmara’da balıkçılık, yakın kıyı balıkçılığı karakterinde.

Hedef 50 metre

Kıyıdan itibaren 50 metreye kadar olan derinlikler, hem biyolojik çeşitlilik hem de oksijen üretme kapasitesi açısından denizlerin en değerli katmanıdır. Bu derinlik aralığı, okyanus ve denizlerde fotosenteze yetecek kadar ışığın ulaştığı ve zemine bağlı bitkilerin yoğun bulunduğu alanlardır. Yani denizlerin akciğerleri, balıklar ve diğer deniz canlılarının üreme ve yaşam alanlarıdır. Bu nedenle, ekolojik bakımdan birçok pelajik balık türü için hayati önem taşıyan sığ suların çok iyi korunması gerekir. Bu alanlarda gerçekleştirilen tahrip edici ve kural dışı faaliyetler aralarında tehdit altındaki türlerin de bulunduğu denizel canlılar ile balıkçılığımızın sürdürülebilirliği için de ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.

Denizlerimizde halen 24 metre, Karadeniz’de belirli bir dönemde 18 metre derinlikten itibaren yasal olan gırgır ağlarıyla avlanma derinliği ile ilgili yasakların ihlali, üreme ve beslenme amacıyla sığ suları kullanan birçok pelajik balık türü ve deniz canlısı üzerindeki av baskısını daha fazla artırmakta ve küçük ölçekli balıkçılar için avlanabildikleri alanları daraltmaktadır. Balıkçılığımızın sürdürülebilirliği için gırgır avcılığında derinlik sınırı Avrupa Birliği standardı olan 50 metreye yükseltilmelidir.

WWF-Türkiye’nin (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) amacı, biyolojik çeşitliliği korumak, doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımını sağlamak, iklim değişikliğiyle mücadele etmek, kirlilik ve israfı önlemek suretiyle insanın doğayla uyum içinde yaşadığı bir gelecek için çalışmaktır. Öncelikli çalışma alanlarımızdan biri de denizlerimizin, deniz ortamında yaşayan canlıların ve bu kaynakların birincil faydalanıcısı olan balıkçılık sektörünün sürdürülebilirliğidir.

Her yıl balıkçılık sezonunda, İstanbul Boğazı’nda 24 metreden sığ sularda ve avlanmaya yasak bölgelerde gırgır balıkçılığında artış konusunda ihbarlar yoğunlaşıyor. İstanbul Boğazı gibi Karadeniz ve Akdeniz’i birbirine bağlayan ve birçok deniz canlısının hem yaşam hem de göç yolu olan son derece stratejik bir bölgede yasa dışı ve kural dışı balıkçılık faaliyetlerinin engellenmesi acil önem taşıyor.

Denizel doğal hayatın, canlı deniz kaynaklarımızın ve balıkçılığımızın sürdürülebilirliği için yasa dışı, kayıt dışı, kural dışı balıkçılık faaliyetleriyle mücadele hepimizin sorumluluğu.

Denizlerimizdeki doğal değerlerimizin ve doğal kaynaklarımızın gelecek kuşaklara aktarılabilmesi için yapılacak yeni bir düzenleme ile gırgır avcılığında derinlik limitinin Avrupa Birliği standardı olan 50 metreye çıkarılması ile ilgili yasal düzenlemelerin gündeme taşınması gerekiyor. Aynı zamanda, balıkçılıkla ilgili karar alma süreçlerinde akademi, özel sektör, karar vericiler, balıkçılar ve ilgili sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla ortak yönetim modelinin oluşturulması daha etkin kararlar alınması ve uygulamada sorumluluk paylaşımı açısından önemli.

İstanbul Boğazı’nın göçmen balıklar ve diğer deniz canlıları için sahip olduğu özellikler ve aynı zamanda coğrafik karakteri nedeniyle uzun, dar bir boğaz olması göz önüne alınarak balıkçılık faaliyetlerinin yeniden yapılandırılması ve gündeme taşınması gereken acil konulardan biri. Boğaz’ın büyük tekneler ile avcılığa kapatılması, büyük teknelerin güçleriyle orantılı daha açık denizlerde avcılığının sağlanması ve Boğaz’ın küçük ölçekli balıkçılara bırakılması konusunun karar vericiler ve ilgili tüm taraflardan oluşan bir komisyon tarafından değerlendirilmesi günümüzde acil bir gereklilik haline gelmiş durumda.