Ata’nın seyyar sergisi: Karadeniz gemisi
Naviga'nın Eylül 2005 sayısında yer almıştır.
Mustafa Kemal’in gerek asker kimliğiyle, gerekse devlet adamı olarak gerçekleştirdiklerini, olağanüstü vizyonu ile çok önceden planladığı, sıraya soktuğu ve uygun zaman geldiğinde süratle tatbikata koyduğu bilinen bir gerçek. Elli yedi senelik kısa, ancak büyük mücadelelerle geçen hayatında, özellikle de on beş yıllık sivil yaşamında; ülkesi ve insanlık için yaptıklarının binde birini bile düşünememiş olanlar, hâlâ onu anlamamakta ısrarlılar.
Mutlu, inançlı ve hepsinden önemlisi, fakir ama onurlu bir ülkenin kurtarıcısı, Cumhuriyet’in ilk yıllarında bir sabah kalktığında yaverlerine, özel bir misyon için, çok pahalı olmayan (gerekirse ikinci el) bir posta gemisi bulunarak satın alınması talimatını verir. Mustafa Kemal elbette ne istediğini bilmektedir ve yine en ufak detaya kadar her şeyi düşünmüştür... Ya emri alanlar? “Akşamdan sabaha nereden çıktı bu posta gemisi? Seyahate mi çıkılacak?” diyerek şaşırmışlardı mutlaka. Ancak emir büyük yerden geldiğinden, hemen işe koyulunur ve neticede Endonezya’ya sefer yapan, Hollanda bandıralı siyah bordalı bir posta gemisi olan ‘Wilis’, 1924 yılında genç Türkiye Cumhuriyeti tarafından 35.000 İngiliz poundu karşılığında, Roterdamsche Lloyd Şirketi’nden satın alınır. ‘Karadeniz’ ismi verilen gemi, Mustafa Kemal’in özlemini duyduğu aydınlık ülkenin rengini yansıtmak için de beyaza boyanır.


İstiklal Marşımızın bestecisi Zeki Üngör başkanlığındaki kırk altı kişilik Riyaseti Cumhur Musiki Heyeti, teknede yerini ilk alanlardır.
Geminin bu önemli seferine, genç Cumhuriyet’in ekonomik, ticari, kültürel ve sosyal tanıtımını yapabilecek, dönemin lisan bilen seçkin entelektüelleri, sanatkarları, şairleri, filozofları, tarihçileri, siyasetçileri ve bürokratları, tüccar ve bankacıları davet edilir. Heyette, şair Orhan Veli’nin babası Veli Kanık, Celal Bayar’ın oğlu Refii Bayar ile gelini, İstanbul eski Belediye Baskanı Celal Esat Arseven ile kızı gazeteci Bedia Hanım, İstanbul Özbek Tekkesi şeyhi Mehmet Ata, Cumhuriyet’in ilk kadın milletvekili olan Mebrure Gönenç Hanım, ilk kadın öğretmenlerden İclâl Hanım, gazeteci Salah Cimcoz (Fahri Korutürk’ün kayınpederi), ünlü şairler Vâlâ Nurettin, Kemalettin Kamu ve Bal Mahmut gibi birçok kültür ve sanat adamı yer almıştır. Çağrılanların hepsi de Ata’nın vizyonunu anlamış ve ufku geniş insanlardır.


Mihmandar olarak ise Amerikan Kız Koleji ve Üsküdar Kız Koleji’nden öğrenciler ailelerinden müsaade ile seçilirler. Bal Mahmut, bekar olarak başladığı geziyi, Lütfü Kaptan’ın kıydığı nikahla mihmandar kızlarımızdan biriyle evlenerek tamamlayacaktır. Pertev Paşa’nın on altı yaşında rehber olarak gemiye katılan kızı Nevin Demirhan, 78 yıl sonra bugün 94 yaşında olmasına rağmen, BBC’nin o tarihte kendisini “Türk Güzeli Londra’da” diye tanıttığı filmi hala gururla izliyor.
Gemi neticede bir ‘seyyar sergi’dir, ancak Cumhuriyet’in ilk yıllarında uzun yıllar savaşmış fakir bir ülkede ne vardır ki yabancıya sergilensin? Genç Cumhuriyet’in temel taşlarını meydana getiren kurumlar; Tekel, DDY, PTT, MTA, Beykoz Kundura Fabrikası, Kızılay, Yıldız Porselen, Sanay-i Nefise Mektebi (Güzel Sanatlar Akademisi) kolları sıvarlar. İş Bankası Ata’nın emriyle yeni kurulmuştur ve 5. şube, gemide kambiyo müsaadesiyle ve çok şık bir dekorla yerini alır. İş Bankası’nın gemide oluşu, birçok yabancı bankacıyı da iş konuşması için gemiye çeker. Gemide ülkenin köklü kuruluşlarından Pertev Kremleri, Ali Muhiddin Hacı Bekir Şekerleme ve Lokumları da yerlerini alırlar.

Geminin kaptanı olarak, Amerika’ya ilk seferi yapan ‘Gülcemalı’ vapurunu idare eden Kaptan Lütfü seçilir. Yardımcı olarak ise zamanın en büyük vapurlarının kaptanları görevlendirilir. 2. Kaptan Süreyya Gürsü’nün hatıraları, zamanın mecmualarda yayınlanır.
Karadeniz Gemisi, bu şekilde 125’i personel olmak üzere, çok değerli 285 yolcusuyla sefere çıkmaya hazırdır. 12 Haziran’da Ata’nın Mudanya’dan gemiye binerek incelemesi, çok beğenerek takdirlerini iletmesi, davet vererek Bandırma’ya kadar gitmesiyle birlikte seferin onayı alınmıştır.
Gezi için düşünülen detaylar şaşırtıcıdır. Sergi için özel bir logo yapılmasından, uğranılan limanlarda dağıtılmak üzere dokuz dilde hazırlatılan broşüre, çeşitli dillerdeki yemek menülerinden hatıra pullarına kadar, hiçbir şey unutulmamıştır.
Yaklaşık iki yıllık ciddi bir çalışma; üç ay içinde on iki ülkeden toplam on altı liman ziyareti içindir. Gemi önce Cezayir’in Bona şehrine kömür almak için gidecek; oradan Barselona, Le Havre, Londra, Amsterdam, Hamburg, Danzig, Gdansk, Stockholm, Helsinki, Leningrad, Kopenhag, Anvers, Marsilya, Napoli, Cenova limanları ile turunu tamamlayacaktır.
Seyahatin masrafı, Ata’nın emriyle İstanbul Sanayi ve Ticaret Odası tarafından karşılanır. “1926 yılında, Avrupa’ya bir Türk gemisinin gelişi kimin umurunda?” diye düşünebilirsiniz haklı olarak. Cevabını Süreyya Kaptan’ın hatıralarında bulmak mümkün… Avrupa, Zümrüt-ü Anka gibi küllerinden yeniden doğan Türkiye’yi merak etmek ve başarılarına saygı duymaktadır. Yoksa neden gemimizi günde ortalama 5 bir kişi, saatlerce bekleyerek ziyaret etsin? Limanlar neden Hamburg’da olduğu gibi, kırmızı-beyaz donatılsın? Stockholm’de Karadeniz’i karşılayan tekneler, başka hangi nedenle Türk bayrağı çeksin? Polonya’ya gelişte neden deniz uçakları refakatinde karşılansın gemimiz? Bugün vize kuyruklarında perişan bir şekilde bekleyen halkımızı düşününce, Ata’nın yolundan ne kadar uzaklaştığımızı görürsünüz.
Gündüzleri polisin zaman zaman kalabalıktaki düzeni sağlamak için ziyaretçilere müdahale ettiği sergi, bir bütün olarak çok başarılı olur ve övgü dolu yazılar günlerce gazetelerde yer alır. Gemi limana girdiğinde ülkelerin milli marşları çalınır, resmi heyetler kabul edilir; bunların arasında zaman zaman bakan seviyesinde ziyaretçiler de vardır. Akşamları ışıklarla donatılmış gemide şık balolar verilir ve ziyaret edilen kentin tanınmış iş adamları, tüccarları, entelektüelleri ve resmi heyetleri, eşleriyle birlikte ağırlanır.

Üç aylık gezi; Ata’nın vizyonunu anlamış, yüklendikleri misyonu özümsemiş kişi ve kurumlar sayesinde olağanüstü başarıya ulaşmıştır. O denli başarılı olmuştur ki; yıllar sonra Hollanda Devlet Televizyonu’nda 14 ve 18 Aralık 2004 tarihlerinde yayımlanan, AB ve Türkiye üzerine 35 dakikalık özel bir programda bile bu geminin başarılı misyonundan söz edilecektir.
Karadeniz gemisini temsil ettiği ve ‘Batı’nın parçası olma’ iddiası bu programda ele alınmış ve milyonlarca dolar verseniz söyletemeyeceğiniz Türk yanlısı sözler, resmi bir Avrupa televizyonunda yer almıştır. Karadeniz gemisinin serüvenini Hollanda televizyonuna aktaran; şimdi ise Türk gençlerine ve dünyaya aktarmaya hazırlanan Türk asıllı Hollandalı Eray Ergeç ve Gülay Orhan (Fatusch Prodüksiyon şirketi), her türlü takdiri hak ediyor…
Bugünkü varlığımızın nedeni ve onurlu geleceğimizin teminatı Atatürk’ün ilkelerini, duygularını hâlâ anlayıp hissedemeyen etkisiz ve maalesef yetkililer; Ata’nın 1920’lerdeki ülkeyi tanıtma vizyonunu bir düşünsünler.
Karadeniz Gemisinden alınacak o kadar çok ders var ki....
* Leningrad’da Rus yetkilileri, seyyar sergi gemisine büyük bir şüpheyle yanaşırlar. Limanlarına ilk kez böyle Türk gemisi gelmiştir ve ne yapacaklarını şaşırmışlardır. Yolcuların izinsiz limana çıkmaları yasaklanır, tüm fotoğraf makinelerine el konulur. Komünist Parti yetkilileri gemiye gelerek ziyaret sebebini sorar. Parti yetkilileri ikna olunca tüm yasaklar kaldırılır ve gemi halkın ziyaretine açılır. Binlerce kişi gemiyi gezmek için sıraya girer. Gemi önünde öyle bir kalabalık birikir ki, atlı jandarmalar duruma müdahale etmek zorunda kalırlar. Gemideki Türk Ticaret Heyeti ile Rus Ticaret Odası yetkilileri çok iyi dost olurlar. Ruslar Türk heyetinin onuruna gece düzenler ve dostluklar o denli ilerler ki seyyar sergi gemisinden kılavuzluk ücreti alınmaz.
* Finlandiya zilareti sırasında, gemiyi Finlandiya Dışişleri Bakanı da gezer. Geminin sürpriz ziyaretçileri ise “Kardeşlerimiz gelmiş!” diyerek akın eden, Helsinkili Türk Tatarları’dır.
* Kopenhag Limanı’na girerken, Danimarkalı genç kılavuz Karadeniz gemisini yanlış yönlendirir. Türk kaptanlar bunu fark edince duruma müdahale eder ve gemi büyük tehlike atlatır.
* Amsterdam Belediye Başkanı Willem de Vlugt, seyyar sergiyi gezmek ister. Başkana, İstanbul Eski Belediye Başkanı Celal Esat Arseven’nin kızı gazeteci Bedia Arseven eşlik eder. Hollandalı başkan, Bedia Hanım’ı görünce çok şaşırır. Gemiyi gezdikten sonra Bedia Hanım’a, “Ben yabancı dil bilen, başı açık, modern kıyafetli, hele hele gazeteci olan bir Türk bayanını beklemiyordum.” diye itiraf eder. Akşam gemide balo düzenlenir ve Türk bayanlar dansa kalktığında, Hollandalılar hayretler içinde seyrederler. Ertesi gün Hollanda gazeteleri, bu hanımlardan ‘Mustafa Kemal’in kızları’ diye bahseder.
* Seyyar sergi gemisi Fransa’nın Marsilya Limanı’na giderken, Türkiye ile Fransa arasında Lotus ile Bozkurt gemileri krizi çıkmıştır. Fransız Lotus gemisi Türk Bozkurt gemisine çarpar; bunun üzerine Türkiye Lotus gemisinin kaptanını tutuklar. Fransa Türkiye’den kaptanı bırakmasını ister, ancak Türkiye reddeder. İstanbul’dan Karadeniz gemisine, Marsilya’ya uğramaması için telgraf çekilmiş, fakat geç kalınmıştır; gemi Marsilya Limanı’na yanaşmaktadır. Limanda tatsız olaylar yaşanır, ancak Fransız yetkilerin olaya müdahale etmesi ile olay kapanır ve seyyar sergi programına devam eder.
***

***

--- Kapak fotoğrafı: Leningrad Ticaret Odası tarafından Karadeniz gemisi için düzenlenen yemek
