Adriyatik’in gizli cevheri: Arnavutluk (2)
Arnavutluk
Geçen sayıda denizcilerin hak ettiği ilgiyi göstermediği Arnavutluk’taki Shengin, Durres ve Vlore duraklarımızı kaleme almıştım. Kuzeyden güneye Arnavutluk yolculuğumuzun bu etabında önce Vlore’nin 7 deniz mili açığında demirde kaldığımız Karaburun Yarımadası’ndan Nazar Sahili’ne 24 deniz mili yelken seyri yaparak ulaşmayı hedefledik.
Yazı ve fotoğraflar: Öncü Göçebe
İlk olarak, 10 deniz mili yol aldıktan sonra Brisani Koyu’na ulaştık. Brisani oldukça bakir, dar ve derin bir koy. Kıç halatlarıyla kıçtankara bağlanmadan koyda mola veremeyeceğimizi anladık ve yüzme molamızı bir sonraki durak noktamıza ertelemeye karar verdik. Bizim gibi kıçtankara bağlanmaya üşenmeyip “Keşke mola verseydik” diye iç geçirmek istemeyenler için Brisani Koyu’nun koordinatlarını yazıyorum. (40° 18.984’ K-19° 22.507’ D)
Brisani Koyu
Rotamız üzerinde belirlediğimiz ikinci mola noktası, tertemiz sulara sahip Grama Koyu’nda durup yüzmeyi planlamıştık. Ancak o gün bize muhteşem bir yelken seyri yaptıran rüzgârlı hava, sadece bir teknenin sığabileceği ve haritada dibinin yer yer kayalık olduğu koyda durmamıza izin vermek niyetinde değildi. Grama Koyu 40° 12.931 K- 19° 28.417 D mevkiinde ve sadece sakin havalarda kalmak için uygun. Buraya hızlıca göz atıp yelken seyrimize devam etmeye karar verdik ve 6 mil daha yol kat ederek Nazar Sahili’ne ulaştık. (40° 10.021 K-19° 35.074 D)
Grama Koyu
Nazar Sahili uzunca bir kumsal ve büyük otellerin olduğu bir turistik merkez. Gün boyu esen batılı rüzgâra doğrudan açık bir koy. Önceki gece Vlore’de demirde kaldığımız ve bizi uyutmayan soluganı hatırlayarak Nazar Sahili’nde de gecelemekten vazgeçtik. Batılı esen 25 knot rüzgâr, bize bir kez daha ‘yola devam!’ mesajı vermişti.
Yaklaşık 9 mil daha uzattığımız yolumuzu yine yelken seyri ile kat edip saat 15:30 gibi Himara’ya (Himare, Ximara) ulaştık. Aradaki üç durak noktamızdan da vazgeçtiğimiz için toplam 33 mil yolu sancak kıç omuzluktan bizi iten rüzgârla ve tamamen yelken seyri ile beş saatte tamamlamıştık.
Nazar Sahili
Navily uygulamasındaki kullanıcı yorumlarında Himara Sahili’nde bağlanılabilecek dört tonoz şamandırası olduğu yazılmıştı. Şamandıraların bir tanesi kayalıklara çok yakın, diğeri ise bot iskelesinin hemen dibinde olduğu için bağlanmamıza uygun değildi. Diğer iki tonozda ise yerel iki küçük gezi teknesi bağlıydı.
Himara
Oldukça geniş sahilde tekneyle hızlı bir keşif yaparak deniz çayırlarının arasında kumluk bir havuz tespit edip 8 metre derinliğe demirimizi sapladıktan hemen sonra teknede yemek yapmaya koyulduk. Yelken havası bizi normalden çabuk acıktırıyordu. Demir yerimizin koordinatlarını 40° 5.988’ K-19° 44.651’ D olarak seyir defterimize işledik.
Tam sofrayı kurmak üzereyken koyun ortasındaki bize uygun iki tonozdan birinin boşaldığını fark ettik. Apar topar demirimizi toplayıp hâlâ dinmeyen 18-20 knot rüzgâra rağmen tonoza bağlanmak için hareket ettik. Tonozlar yaklaşık 1,5 metre çapında geniş bir silindir şeklindeki oldukça büyük plastik şamandıralara bağlıydı. Şamandıranın ortasındaki demir halkaya bizim gibi bordası yüksek bir tekneden ulaşmak oldukça zordu. Tornistanla şamandıraya geri geri yanaşarak ve bir kakıç yardımıyla palamarımızı tonoza birkaç deneme sonucunda ancak bağlayabildik.
Himara
Teknede yemeğimizi yedikten sonra botumuzla şehre çıktık. Himara şehri, Himera, Himare ve Heimarra gibi farklı şekillerde yazılıp telaffuz edilebiliyor. Gündüzleri yaklaşık 2 kilometre uzunluğunda kumsalında yüzlerce kişinin denizin tadını çıkardığı, akşamları ise sahil boyu kafe ve restoranlara akın ettiği şirin bir sahil kenti.
Kentteki pek çok pizzacı ve kahveci, bu bölgenin İtalyan etkisinde kaldığını gösteriyor. Koca koyda tek yelkenli tekne bizdik ve sahilde gezenler bizim teknemizin gün batımıyla fotoğraflarını çekiyorlardı.
Himara merkezdeki üç süpermarketin hepsini gezdikten sonra ürün çeşitliliğinden dolayı alışverişimizi Alpha Supermarket’te yaptık. Raflarda yine onlarca Türk markalı ürün vardı ancak ciddi fiyat farkını göz önünde bulundurarak yerel ürünleri tercih ettik.
Porto Palermo Koyu
Ertesi sabah güneş doğarken oltamı hazırlayıp botla balığa çıktım. Bu yıl geçen iki yıla göre balık tutma konusunda şansım iyi gitmiyordu. Bugün de istisna değildi ve yine balık tutamadım. Tekneye dönerken koyun biraz açığında küçük bir balıkçı kayığının ağını topladığını gördüm. Yanına yaklaştım ve balık olup olmadığını sordum. Balıkçı çok az İngilizcesi ve daha çok işaret dili ile ‘henüz ağına balık takılmadığını’ anlatabildi. Benim botu onun tekneye bağlayıp beklemeye başladık. 15 dakika onun ağını toplamasını bekledim. Laf aramızda balıkçılık zor bir meslek. Sabahın erken saatinde, hem mazot yakarak hem de beden kuvveti kullanarak onlarca metre uzunluğundaki ağları toplamak, hele bir de bazı günler eli boş dönmek…
Balıkçı ağı toplarken onun anlayabileceği kelimelerle Türk olduğumu, Arnavutluk’u beğendiğimi, bu yıl pek balık tutamadığımı, Türkiye kıyılarında da pek balık kalmadığını, denizleri çöle çevirdiğimizi anlatabildim. O da bana kendisinin de bu yıl pek balık tutamadığını anlattı.
Porto Palermo Koyu
Ağın sonu geldi. Adam en küçük balıkları denize geri saldıktan sonra elinde sadece dört-beş adet ve iki kişiyi ancak doyurabilecek nispeten küçük balıklar kaldı. Balıkları bir poşete koyup bana uzattı. Ne kadar ödemem gerektiğini sordum, kesinlikle para almayacağını vücut diliyle anlatmaz mı? Sonunda ben de balıkçının bu jestine karşılık ona iki şişe şarap verdim, çok mutlu oldu.
Tekneye döndüm ve havuzlukta balıkları temizliyordum ki 30’lu yaşlarda bir Arnavut yüzerek teknemize yaklaştı. Hayatında hiç tekneden denize atlamadığını ve bir kere teknemizden denize atlamasına izin vermemiz halinde çok mutlu olacağını söyledi. Biraz tedirgin olduk ama yine de “Buyur gel atla” dedik. O yüzme merdivenimizden tekneye tırmanırken, ben balık temizlediğim bıçağı çaktırmadan sıkı sıkıya kavramıştım.
Genç adam tekneden denize balıklama atladıktan sonra bize defalarca teşekkür etti. O, karada ihtiyacımız olan her konuda seve seve yardım edebileceğini söyleyip yüzerek tekneden uzaklaşırken ben elimde silah niyetine kavradığım bıçağa bakıp utandım.
O akşam balıkları teknede pişirip yanına yaptığımız küçük mezelerle güzel bir rakı sofrası kurduktan sonra tekrar şehri gezmeye çıktık.
Gecenin sonunda sahildeki tekne turu görevlisi bizi yakaladı ve denizdeki yelkenli teknenin bizim olup olmadığını sordu. Bağlı olduğumuz tonozun zincirinin ‘sahte zincir’ olduğunu, tonozların iki yıldır bakımsız kaldığını ve tonoza kesinlikle güvenmememizi, hatta tonoza ilaveten hemen demir de atmamızı tavsiye etti. Kayalıkların dibindeki ve iskelenin yanındaki iki tonozun daha küçük tekneler tarafından tarandığı konusunda bizi uyardı. Tedirgin olarak tekneye döndük. Demir atmadık ama çıpa alarmını kurarak uyuduk. Sabahın ilk ışıklarıyla tonozdan ayrılarak bir sonraki durağımız Sarande’ye doğru yola çıktık. Mevzuat gereği her limandan ayrılırken telsizle sahil güvenliğe haber vermek gerekiyormuş. Kanal 16’dan defalarca çağrı yapmamıza rağmen cevap alamadık ve yola koyulduk.
Yolumuzun üzerinde, beyaz kayalıkların arasına sıkışmış Filikuri Plajı’nı, sonra da bir tarafında eski Yugoslavya döneminden kalma ama hâlâ aktif olarak kullanılan askeri deniz sığınağı, diğer tarafı küçük bir balıkçı kasabası olan Porto Palermo Koyu’nu tekneden gözlemledik. (40° 3.934’ K-19° 47.089’ D)
Porto Palermo Koyu
Sarande yolcusu bir kelebek
Slovenya’dan teknemizle Türkiye’ye doğru yola çıktığımız iki ay içinde pek çok gün rüzgâr kuzeyden esmiş, akıntıyı da arkamıza alarak yokuş aşağı gidermiş gibi oldukça keyifli yelken seyirleri yapmıştık. Bugün de rüzgâr tam arkamızdan, kuzeybatıdan esiyordu. İngilizcesi ‘butterfly’ (kelebek) gibi güzel bir kelime iken neden Türkçe’de ‘ayı bacağı’ olarak ifade edildiğini anlayamadığım yöntemle ön yelkenle ana yelkenimizi iki farklı yöne açarak Sarande’ye olan 20 mil yolu dört saatlik yelken seyri ile tamamladık.
Sarande, Arnavutluk’un büyük şehirlerinden biri. Demirde Yunanistan’a çıkış yapmak için beklediğini tahmin ettiğimiz onlarca teknenin olduğu büyükçe bir limana sahip. Bu teknelerden biri daha sonra tanışacağımız, üç yıldır Karayip Adaları’nı gezip birkaç ay önce Akdeniz’e dönen ve bizim gibi Türkiye yolunda olan ‘Mercan’ yelkenlisiydi. Onların okyanus geçiş maceralarını bir ay sonra, Yunanistan’ın Naxos Adası’nda tekrar karşılaştığımızda dinleyebilecektik.
Sarande, diğer bütün Arnavutluk limanları gibi açık deniz dalgalarına açık. Bu yüzden Adriyatik dalgalarının teknemizi iskeleye vurma riskini almayarak dibi yer yer kum, yer yer deniz çayırı olan limanda demirde kalmaya karar verdik. (39° 52.312’ K-20° 0.536’ D)
Sarande
Sarande şehrinde kaldığımız üç gün boyunca sağlı sollu ağaçlarla süslenmiş sahil yürüyüş yolunda turladık, market, kasap ve manavdan ayrı ayrı alışverişlerimizi yaptık, kimi zaman yerel bir kahvecide, kimi zaman yorumları güzel bir dondurmacıda oturarak yorgunluğumuzu attık. Sarande’nin de önceki Arnavut şehirleri gibi ağırlıklı olarak İtalyan etkisinde olduğu dikkatimizden kaçmıyor.
Sarande rıhtımı boyunca dizili günlük tur tekneleri yolcularını gündüz civardaki güzel koylara gece de ay ışığında akşam yemeği veya eğlence gezilerine çıkarıyorlardı. Yakınına demir attığımız ‘korsan gemi’ temalı büyük gezi teknesinin her gece renkli renkli ışıklarıyla yanımızdan geçerek limana girip çıkması bizim için güzel bir görsel ziyafet oluyordu.
Sarande’ye yolunuz düşerse günlük tekne turlarıyla civardaki muhteşem plajlara yüzme gezisine çıkmayı ve MÖ 27-14 yılları arasında inşa edilmiş Butrint Roma kalıntılarını ziyaret etmeyi ihmal etmeyin.
Hoşçakal Arnavutluk...
Sarande
Bekle bizi Arnavutluk
Ülkeden çıkış işlemlerimiz için öncesinden irtibat halinde olduğumuz Sarande Summer Tours şirketinden Jelja Serani’den destek aldık. Liman vergisi ve acente ücreti olarak toplam 58 euro ödedik. İlk olarak Facebook üzerinden mesajlaştığımız Jelja Hanım’a +355 69 485 9383 numaralı telefondan WhatsApp’la ulaşmak mümkün.
Akşam saat 19:00’da çıkış işlemlerimiz tamamlandı ve sabah 07:00’ye kadar çıkış yapmamız şartıyla akşamı şehirde gezerek geçirebileceğimiz bilgisi verildi. Akşam Sarande’yi son kez dolaştık ve sabah 06:30’da çıkış yaparken bu sefer sahil güvenlik telsiz anonsumuza cevap verdi, iyi seyirler diledi.
Arnavutluk’ta geçirdiğimiz 10 gün boyunca ne güvenlikle ilgili bir sıkıntı yaşadık ne de teknemizi alargada bıraktığımızda gözümüz arkada kaldı. Teknemiz, botumuz ve değerli eşyalarımız için, mümkün olan bütün tedbirleri alma şartıyla, Arnavutluk’un dünyanın diğer yerlerinden daha az güvenli olmadığına şahit olduk.
2023 yılında planladığımız Akdeniz çanağı gezimizde Arnavutluk’a tekrar uğrayacağımız konusunda kendi kendimizle mutabık kaldık ve bu güzel ülkeye yine kuzeyli rüzgârın hakim olduğu bir günde Yunanistan’a doğru yelken seyri yaparak veda ettik.